Devam yazısıdır: 2/4
Evrim teorisi, çoğunluğun yanlış anladığı bir teori ve bence buna neden olan şey evrim teorisi ile özdeşleşen ve hepimizin bildiği o meşhur görsel. Soldan sağa, maymundan insana doğru bir değişimi resmeden bu görsel, evrim teorisini anlatmanın en çarpıcı, pratik ve etkili yoluydu. Bu görsel sayesinde evrimin insana dair anlatısı basitleştirildi ve daha anlaşılabilir bir hale getirildi. Okullara asıldı, ansiklopedilere basıldı… Ancak ciddi bir sorun vardı çünkü bu görsel 4 milyar yıllık insan evriminin sadece son 60 milyon yılını kapsıyordu ve 3.99… milyar yıllık süreç atlanmıştı. Bunu şu şekilde örnekleyelim; bütün evrim sürecini bir sene olarak kabul edersek, bu görselin temsil ettiği süre sadece 31 Aralık saat 23:52’den sonraki 8 dakikayı kapsar. Bu da bir nevi a priori hatadır. Eğer az gelişmiş bir uzaylıya 31 Aralık 23:52’den 24:00’a kadar olan dönemi gözlemletirseniz, muhtemelen dünyanın hep karanlık, soğuk ve havai fişek iklimine sahip bir yer olduğunu sanacaktır. Öyle de oldu ve bu sınırlı görsel mesaj, “insan maymundan gelmiştir” gibi çok hatalı bir sanıya yol açtı. Yani görsel olayı o kadar basitleştirdi ki, altında yatan derinlik kaybolup gitti.
Peki, atlanan bu süreçte ne oldu?
4 milyar yıl önce, kıyamet yerini andıran cansız dünyamızdaki su, kimyasallarla ve organik bileşiklerle dolu bir çorbaya dönüşmüştü. Ve sonra beklenmeyen bir şey oldu. Bu kimyasal çorbanın içine düşen bir şimşek, maddelerin bir genetik dizilim oluşturacak şekilde sıralanmasına ve dünyadaki tüm türlerin kökenini oluşturacak olan ilk hücrenin oluşmasına neden oldu. Evrime bu noktadan bakarak, “tüm canlılar o ilk hücreden gelir ve insan samanla da böcekle de türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Ve bu doğrudur.
Akabinde bu hücre kendini kopyalayarak bölündü (klonlama) ve tek hücreliler denilen grup oluştu. Milyonlarca yıl içerisinde bölünerek çoğalan bu tek hücreliler birleşerek kaynaştı, farklı genetik dizilişlerin oluşmasına neden oldu ve bu farklı dizilimdeki hücrelerin kendini klonlamaya devam etmesi neticesinde iki hücrenin (yani ebeveynin) genine sahip yeni hücreler üredi. Buna rastlantısal üreme denir ve üreme çeşitlilik demektir. Milyarlarca yıllık doğal seleksiyonun neticesinde, bundan 550 milyon yıl önce, bu hücreler bölüne birleşe (mutasyon), daha sonra insanı oluşturacak olan 7 cm uzunluğundaki su solucanı dahil, birçok farklı türün oluşmasına neden oldu. Evrime bu noktadan bakarak, “tüm insanlar bu ilk solucandan gelir ve insan su solucanlarıyla türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Ve bu da doğrudur.
Mutasyonlar kadın ile erkek genlerini oluşturdu, farklılaşma devam etti ve o kör solucan, gözü ve buna bağlı olarak öncü beyni olan balık benzeri bir canlıya dönüştü. Yani bundan 375 milyon yıl önce, 30 cm boyunda bir balıktık. Evrime bu açıdan bakarak, “tüm insanlar bu ilk balıktan gelir ve insan levrekle türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Şaşırtıcı olsa da, bu da doğrudur.
Suda yaşayan tek canlı o balık türü değildir ve farklı evrim süreçlerinden geçerek evrimleşen birçok tehlikeli diğer tür, tabiri caizse denizleri bu balık türüne dar eder. Bu darlama neticesinde tehdit altında kalan balık türü zorunlu olarak sığ sulara kaçar. Sığ sular pistir ve oksijen seviyesi kritiktir. Geri dönülemez ancak orada da kalınamaz bir durum oluşunca doğal seleksiyon yeniden devreye girer ve kafa sudan çıkarılarak hava solunmaya başlanır. İlk nefes… Nefes akciğeri, akciğer yeni hayatı, yeni hayat ise yeni vücut yapısını gerektirir. Artık hem suda hem de karada nefes alabilen, balık ile kertenkele karışımı bir canlı türüyüz. Fakat sudaki yaşam kalabalık, tehditler fazla, besin az… Arkamızda bataklık, önümüzde ise besinle dolu bir cennet… 365 milyon yıl önce, sudan karaya ilk adım...
Karaya çıktık lakin şartlar elverişsiz. Güneş derimizi yakıyor, sert toprak ayaklarımızı ve yere sürtünen yumuşak karnımızı zedeliyor. Doğal seleksiyon yine devrede… Deri güneşe dayanacak şekilde kalınlaşıp renk değiştirirken, tırnaklar çıkarak pençemsi bir yapıya bürünüp bizi kertenkele benzeri bir canlıya dönüştürüyor. Karaya uyum sağlıyoruz ancak ciddi bir sorunumuz var. Yumurtaları suda olduğu gibi ortalığa bırakıp çoğalamayız. Güneş onları kavurup yok edeceğinden, üremek için bir kabuğa yani korumaya ihtiyacımız var. Çiftleşme yoluyla genetik birleşme, 340 milyon yıl önce bu şekilde başlıyor. Sonuç ise mükemmel… Sağlıklı bir yumurta, yumurtadan çıkan yeni bir tür ve atalarımız içerisinde sadece karada yaşayan ilk canlı türü… Evrime bu açıdan bakarak, “tüm insanlar bu ilk yumurtadan gelir ve insan tavukla türdeştir / akrabadır” diyebiliriz. Ve bu da doğrudur.
Karasal yaşamın getirdiği doğal seleksiyonlar neticesinde, 250 milyon yıl önce, Varanops adı verilen timsah benzeri etçil bir canlıyken, dünya 500 bin yıl sürecek volkanik bir felakete maruz kalıyor ve evrimimiz yön değiştiriyor.
Devamı bir sonraki yazıda…