İş ilişkileri yalnızca ürün veya hizmet üretiminden ibaret değil, aynı zamanda güven, sadakat ve denetim zinciri ile korunması gereken bir ekosistem unsuru. Modern ekonomide işletmeler, maliyetleri düşürmek ve uzmanlık alanlarını daraltmak için giderek daha fazla alt işverenlik hizmetlerine başvuruyor. Ancak iş birliği zincirindeki bu paylaşımda, sorumluluk zincirinde bir kopukluk söz konusu olduğunda, sorumluluğun kimde olacağı konusu karmaşaya yol açıyor. İşte bu noktada “müteselsil sorumluluk” kavramı devreye giriyor. Bu yazı dizisinde bu kavramı ele alacağız.
Sanayi çağından dijital çağa geçerken, işin biçimi kadar sorumluluk anlayışı da köklü bir dönüşüm geçiriyor. Artık üretim yalnızca fabrikalarda değil, yazılım laboratuvarlarında, veri merkezlerinde ve hatta bulut platformlarında gerçekleşiyor. Alt işveren veya taşeron gibi kavramlar, fiziksel sahadan sıyrılıp dijital evrene de taşınıyor. Ancak bu değişim “müteselsil sorumluluk” ilkesinin önemini azaltmadığı gibi, aksine daha da artırıyor. Çünkü dijital çağda hatalar, saniyeler içinde krizlere dönüşebiliyor ve hatanın nerede olduğu veya kime ait olduğu tartışma konusu olabiliyor.
Eskiden bir iş kazasının sonucu belirli bir tesis ile sınırlıyken, bugün bir veri ihlali veya algoritmik bir hata milyonlarca insanın mahremiyetini ya da finansal güvenliğini tehdit edebiliyor. Bu nedenle “müteselsil sorumluluk” artık yalnızca iş güvenliği veya ücret ödemesiyle ilgili değil, veri güvenliği, fikri mülkiyet, etik yapay zekâ kullanımı gibi alanları da kapsıyor. Asıl işveren, dijital alt işverenin (taşeronun) ürettiği hatalı kodun ya da güvenlik açığının sonuçlarından da sorumlu olacaktır.
Bir kurumun alt işvereni (taşeronu) artık bir yazılım firması, siber güvenlik tedarikçisi ya da yapay zekâ danışmanı olabilir. Ancak sistem değişse de kural değişmez.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi der ki: “Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”
Gelişen teknoloji, sorumluluk zincirini daha da görünmez hâle getirdi. Bir uygulamanın içinde kaç alt işveren veya yüklenici çalıştığını veya hangi ülkedeki hangi sunucularda veri işlendiğini çoğu zaman bilmek bile zor. Bu nedenle dijital çağın en önemli kurumsal değerleri “izlenebilirlik” ve “denetlenebilirlik” olabilir. Her adımın kayıt altına alınması, her işin kaynağının şeffaf biçimde belirlenmesi son derece önemli. Çünkü “müteselsil sorumluluk” artık sadece hukuk departmanlarının değil, bilgi teknolojileri yöneticilerinin de sorumluluk alanındadır.
Dijitalleşmeyle birlikte “işveren” kavramı da soyutlaştı. Yarın bir yapay zekâ algoritması haksız işten çıkarmalara yol açarsa, yalnızca kodu yazan değil, o sistemi kullanan kurum da sorumlu olacaktır. Bu nedenle, müteselsil sorumluluk ilkesi ve buna bağlı denetim mekanizmaları, önümüzdeki dönemin hem hukuki hem de etik rehberi hâline gelmelidir.