İş ilişkileri yalnızca ürün veya hizmet üretiminden ibaret değil, aynı zamanda güven, sadakat ve denetim zinciri ile korunması gereken bir ekosistem unsuru. Modern ekonomide işletmeler, maliyetleri düşürmek ve uzmanlık alanlarını daraltmak için giderek daha fazla alt işverenlik hizmetlerine başvuruyor. Ancak iş birliği zincirindeki bu paylaşımda, sorumluluk zincirinde bir kopukluk söz konusu olduğunda, sorumluluğun kimde olacağı konusu karmaşaya yol açıyor. İşte bu noktada “müteselsil sorumluluk” kavramı devreye giriyor. Bu yazı dizisinde bu kavramı ele alacağız.

“Müteselsil” kelimesi Arapça kökenli olup, “zincirleme, ardışık, birbirini takip eden” anlamlarına gelir. Hukukta ise “birden fazla kişinin aynı borcun tamamından sorumlu olması durumunu” ifade eder. Bu kavram, özellikle alt işverenlik ilişkilerinde işçiyi korumak için oluşturulmuştur. Çünkü uygulamada taşeronlar (alt işverenler) sık sık değiştirilir ancak işçiler aynı işi yapmaya devam ederler. Mevzuat bu sürekliliği görmezden gelmez ve “müteselsil sorumluluk” ilkesi ile denetim altına alınmasını sağlamaya çalışır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesi bu konuyu açık biçimde düzenler:

“Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”

Bu madde ile; çoğunlukla işçi aleyhine kurulan güç dengesinin eşitlenmesi ve asıl işverenin bu adalet dengesinin sigortası olarak konumlandırılması amaçlanmıştır. İşçinin ücretini alamaması, fazla mesaisinin ödenmemesi ya da sigortasının eksik yatırılması gibi hak kayıpları yalnızca taşeronun (alt işverenin) sorunu değildir. Asıl işverenin de bu sorumluluk zincirinde yeri ve yükümlülükleri vardır. Ne var ki, uygulama sahasında bu ilke çoğu kez göz ardı edilir. Tüm sorumluluğu hizmet sözleşmeleri ile alt işverene devrettiğini düşünen asıl işverenler, sanki tüm yükümlülükleri ortadan kalkmış gibi davranırlar. Oysa kanun koyucu bunu öngörmüş ve “müteselsil sorumluluk” kavramı ile, asıl işvereni de alt işveren çalışanlarının haklarından sorumlu tutmuştur.

Özetle; her asıl işveren, sadece kendi personelinden değil, alt işverenlerinin işçilerinden de sorumlu olduğunu bilmelidir. Tüm alt işverenlerini bir denetim mekanizması altında kontrol etmeli ve tüm çalışanlarının haklarını aldığından emin olmalıdır. Aksi halde, hakkını alamayan alt işveren çalışanlarının tüm haklarını asıl işverenin karşıladığı yaşanmış hikayelere yenileri eklenecektir.