Hemen hepimizin ülkemiz bürokrasisi ile cebelleştiği bir anısı vardır. Kimliğinizi veya ehliyetinizi yenilerken, emeklilik işlemlerinizi tamamlamaya çalışırken, şirket kurarken, sokağınızın aydınlatmasının yetersiz olduğunu anlatmaya çalışırken yahut yeni çalışma yasalarının gereklilikleri ile boğuşurken…
Hemen hepimiz kurumlarımızın ne kadar yavaş işlediğini ve aslında merkezde olması gereken vatandaşı nasıl da önemsemediklerini bir şekilde deneyimlemişizdir. Erkek olduğu halde nüfus memurunun hatasından dolayı nüfusa kadın olarak kaydedilen ve bu nedenle askere gidemeyen, evliliğini resmileştiremeyen, çocuklarını nüfusuna kaydedemeyen ve çalışma hayatı boyunca sigorta yaptıramayan 52 yaşındaki Kumral Bodur’un hikayesi ülkemiz bürokrasisini özetler nitelikte. Ben de refleks olarak sizin gibi “yahu ne kadar zor olabilir, gider bir doktor raporu alır, verir ilgili kuruma veya mahkemeye, bir şekilde çözülür” diye düşünme eğilimindeyim ama bürokrasi işte böyle bir şey. Hani bir taşralının İstanbul trafiğinde aracıyla ilerlerken hedefini karşı şeritte rahatlıkla görebilmesi ancak oraya gitmek için saatler harcaması gereken bir hengamenin içerisine girmek zorunda olması misali… Hal böyle olunca bürokrasi kişilik kazanıyor ve somut gerçeklerle değil kendi Post-Truth gerçeklik algısıyla karar vermeye başlıyor. “Post-Truth Dönemi: İnançların Gölgesinde Bir Dünya” yazımda bu kavrama ve etkilerine değinmiştim. Bu yazıda ise, bir erkeğin erkek olduğunu ispat etmesi için 52 yaşına kadar süren bir hukuk mücadelesine neden olabilecek kadar yalpalayan bürokrasinin, mevcut veya olası zararları ile sorunun kökenine dair bakışımı irdeleyeceğim.
Bürokrasi, devlet ile vatandaş ilişkisinin temelini oluşturur ve işlerin devletin denetiminde ilerlemesini sağlar. Bu nedenle her devletin işleyişinde oldukça önemli bir rolü vardır. Ancak bürokratik süreçlerin yavaş ve karmaşık olması öyle ciddi sorunlara yol açabilir ki, işleyişi kolaylaştırma amacıyla inşa edilen bürokrasi, vatandaşların ve iş dünyasının karşılaştığı en büyük engellerden birine dönüşebilir. “CİMER: Dilekçelerin sessiz çığlığı” isimli yazımda değindiğim gibi, bir işi yapmak için ilgili kurumdan cevap almak zorunda olduğunuzu ancak kurumun aylar hatta yıllarca size cevap vermediğini düşünün.
Bürokrasinin Yavaş İşlemesi
Bürokrasinin yavaş işlemesi, vatandaşların ve işletmelerin resmi işlemlerini tamamlamalarını zorlaştırıyor. Dilekçelere zamanında cevap verilmemesi, işlemlerin kanuni süresi içerisinde yapılmaması ve şikayetlerin sonuçsuz kalması, bürokrasinin yavaş işlemesinin en belirgin örnekleri. Bu durum, vatandaşların haklarını arama sürecini zorlaştırır ve hizmetlere erişimlerini engeller. Ayrıca iş dünyası için de büyük bir engel teşkil eder. İşletmeler, bürokratik engeller nedeniyle yatırım yapmakta zorlanabilir veya yeni projeler geliştirmekten vazgeçebilir.
Rüşvet ve Yolsuzluk
Bürokrasideki yavaşlık ve karmaşıklık, ne yazık ki rüşvet ve yolsuzluk olaylarının ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bazı durumlarda siyasiler, rüşvetçiler ve mülki amirler birlik olup bürokratik mekanizmaları kendi çıkarlarına yönelterek neredeyse işlevsiz hale getirebilirler. Bu durum, toplumda adalet duygusunu zedeler ve hukukun üstünlüğü ilkesini sarsar. Ayrıca, yolsuzluk ve rüşvet, ekonomik kalkınmayı da olumsuz etkiler.
Ülkemiz bürokrasisi birçok konuda köklü reformlara ihtiyaç duyuyor. Bu reformlar arasında dijitalleşme yoluyla bürokratik süreçlerin basitleştirilmesi ve hızlandırılması, rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede etkin denetim mekanizmalarının oluşturulması gibi birçok başlık sayabiliriz ancak bence sorun çok daha farklı bir yerde. Örneğin; CİMER sayesinde dilekçemizi kolayca ulaştırabiliyoruz ama yasal olarak 30 gün içerisinde cevap vermesi gereken kurumdan cevap gelmiyor. UYAP üzerinden dilediğimiz işlemi gerçekleştirebiliyoruz ama dava sürecimiz yıllar sürüyor. Demek ki sorun dijitalleşme, basitleşme veya hızlanmada değil. Vatandaşı merkeze alan, adil, makul ve işbirlikçi bir bürokrasiye ihtiyacımız var. Bunun için de kurumları oluşturan insanlarımızın vatandaşı merkeze alan, adil, makul ve işbirlikçi kişiler olması gerekiyor. Yolumuz öyle uzun ki… Paşamın eğitim müfredatına eklenmesi için emir verdiği ancak her nedense günümüz müfredatında yer almayan Beyaz Zambaklar Ülkesine özlemle…