2002 senesinde başlayan AKP ve Erdoğan iktidarı, aradan geçen 22 yıla ve onca seçime rağmen değişmiyor, değiştirilemiyor.

E-muhtıra, kapatma davası, ayakkabı kutusundaki paralar, darbe girişimi, pandemi, ekonomik kriz ve deprem gibi yüz yıla sığmayacak olayları 22 yılda yaşamasına rağmen iktidar hala birinci parti konumunda bulunuyor ve gücünü koruyor. Diğer bir deyişle; bunca olumsuz olaya rağmen muhalefet iktidarı tehdit edecek güce bir türlü ulaşamıyor. 2023 seçimlerinde de tablo ve kazanan değişmedi. Şimdi ise önümüzde 2024 seçimleri var. Peki yılların yıpranmışlığına rağmen seçim sonuçlarının değişmemesinin nedeni nedir? Muhalif pencereden soracak olursak; neden olmuyor?

Seçmeni anlamak

Erdoğan seçmeni anlıyor, önceliklerini biliyor ve stratejisini bu doğrultuda yürütüyor. Muhalefet ise toplumsal eğilimleri okumak, diğer parti seçmenlerini etkilemek veya onların desteğini almak istemiyormuş gibi davranıyor. Destekçilerinin oranı onu sürekli birinci yaptığından Erdoğan’ın kendi seçmenine yönelik politikalara ağırlık vermesi makul karşılanabilir ancak bu muhalefet için geçerli değil. Birinci olmak için birinciyi geçmelisiniz ve seçimlerde bunun yolu Erdoğan destekçilerinden oy alabilmekle mümkün. Fakat muhalefetin neredeyse tüm söylemleri kendi tabanlarını korumayı ve sanki karşıt fikirli seçmenleri kışkırtmayı hedefliyor. Her yapılanı eleştirmek üzerine inşa edilen muhalif dil, toplumda karşılık bulmuş olan kişi ve hizmetlere karşı kullanıldığında ters tepiyor. Bir yandan “üretmeliyiz” derken diğer yandan üretilenleri karalamak anlamına gelebilecek söylemler her seçmenin kendi partisine doğru fanatikleşmesine yol açıyor ve bu muhalefetin aleyhine oluyor.

Lider

Erdoğan’ın güçlü lider imajına karşın muhalefet 22 yıldır toplumda karşılık bulmuş bir lider önerebilmiş değil. Erdoğan’ın seçmeni sandığa kararlı giderken muhalif seçmenin “ mecbur vereceğiz” yaklaşımının altına yatan nedenlerden biri de bu. Erdoğan seçmeninin aklında başka bir aday yok ancak muhalif seçmen açısından durum öyle değil. Farklı aday profili beklentileri olmasına rağmen Kılıçdaroğlu veya Özel gibi görece pasif adaylar nedeniyle sandığa soru işaretleri ve metazori hissiyatıyla ile gidiyorlar. Belki İmamoğlu ve Yavaş gibi isimler bu tanıma girmiyor ancak başarıdan lider yaratılamadığı için başarı kısmi kalıyor.

Kaybeden ata oynamak

Erdoğan girdiği her seçimde birinci oluyor ve tabiri caiz ise bu durum onu kazanan at, rakiplerini de kaybeden at yapıyor. Muhalefet ise önüne çıkan çoğu zaman kazanan ata oynama fırsatlarını tepiyor ve ısrarla kaybeden ata oynamayı sürdürüyor. Tüm yarış dillerinde olduğu gibi at yarışı dilinde de değişmeyen kural; kazanan at favoridir, kaybeden ata oynamak sürpriz aramaktır.

Stratejik iletişim hataları

Erdoğan’ın enerjide yerlileşme, katma değerli ürünler üreterek ihraç etme ve teknolojiye yatırım yapma politikası (özellikle milli güvenlik başlığı altında) toplum tarafından kabul gördü. Tusaş, Aselsan, Havelsan gibi devlet kurumlarının yanında Baykar gibi özel sektör girişimcilerinin ileri teknolojili savunma sanayii ürünleri üretiminde büyük başarılar elde etmeleri toplumda büyük karşılık bulurken AKP seçmeninin karşısına (Selçuk Bayraktar gibi) bir nevi yeni lider adayları da çıkardı. Akkuyu Nükleer Santrali, doğalgaz ve petrol keşifleri, TCG Anadolu, Togg gibi devlet ve özel sektör girişimleri seçmende bu denli karşılık bulmuşken, muhalefet bu rüzgarı arkasına alarak karşıt seçmende inandırıcılık tesis etmek amacıyla kullanmak yerine her şeye karşı çıkarak kendisini daha da yalnızlaştırıyor.

Muhalif seçmenin iletişim dili

Siyasi partiler seçmenlerine ne anlatırsa seçmenleri de o dili gündelik hayata taşır. Muhalefetin kendi seçmenine yönelik tutundurma çalışmalarında kullandığı ötekileştirici dil toplumsal alanda aşağılama ve hakaretlere dönüşüyor. 20 yılı aşkın zamandır toplumsal eğilimleri okuyamayan, karşıt seçmeni cehaletle suçlayan, güven inşa edemeyen ve kendi seçmenine sistematik olarak yalanlar söyleyen muhalefet, hiçbir seçim sonucundan ders çıkarmış gibi görünmüyor. Kendi seçmeninin fanatizmine uygun mesajların karşıt seçmene samimiyetsiz, üstten bakan, hakaretamiz ve aşağılayıcı geldiğini tespit edip düzeltmeyen muhalefet, en önlem alması gereken noktanın burası olduğunu gözden kaçırıyor. Siyasiler ekranlar karşısında methiyeler düzseler bile insanlar sizi dost meclislerinde seçmenlerinizin savunduğu argümanlar ve kullandığı dil ile tanır. Dost meclislerinde muhalif seçmenler tarafından cevaplandırılamayan tüm soruların, sahip çıkılamayan başkan adaylarının, yıllardır Erdoğan seçmenine yöneltilen ve 2023 seçimlerinden sonra depremzedeler üzerinden hortlayan aşağılayıcı dilin sebebi, muhalefetin kendi seçmenine yönelik sistematik dezenformasyon politikasıdır.

Strateji, politika, duruş, lider, aday seçimi, kadro… Bir siyasi partiyi başarıya taşıyacak birçok unsur olduğu muhakkak. Ancak muhalefet seçim kazanmak istiyorsa öncelikle söylemlerini düzeltmeli, ardından kendisine bağlı yayın organlarını bu konuda uyarmalı, neticede kendi seçmeninin farklı fikirlere saygılı ve kapsayıcı bir dil kullanmasını sağlayarak kırdığı seçmenlerin gönlünü almalı. Parti içi çıkar dengelerini bir kenara bırakmalı ve başarı hikayelerinden yeni liderler yaratabilmeli. Aksi halde Erdoğan dilediğini, dilediğinde ve dilediğine emanet ederek gider.