Kadınlarımız 1930 yılında belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma hakkı elde etmişti. 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmıştı. Bu kararın önemini Atatürk şöyle anlatmıştı:

Bu karar Türk kadınına içtimai ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir. Türk kadını evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş, İş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatta Belediye Seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de mebus seçme ve seçilme suretile haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin bir çoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selâhiyet ve liyakatla kullanacaktır. Bu notla en mühim inkılâplardan birini anmış oluyoruz,”

Atatürk’e ait devrimlerin hepsi tarihi bir değer ifade ediyordu. Hangi yönü ele alınırsa alınsın, etkileri görülür. Bunları ancak, kalp gözü kör, akıl ve vicdanları dumura uğramış kişiler anlayamaz. Ne yazık ki, kadınlarımızın içinde dahi böyleleri var ki, şeriat sevdasına kapılmış gidiyorlar.

Kadınların karar organlarına ve siyasal yaşama katılımı konusunda yapılan yasal değişiklikler, birçok Avrupa ülkesinden önce gerçekleştirilmişti.

Bugün Türkiye’de 1934’te verilen seçme ve seçilme hakkı, Fransa ve İtalya’da 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de tanınmıştı. Bugün Türkiye’de “kadınlara seçme ve seçilme hakkı” tanınmasının 81. yıldönümünü kutluyoruz. Bu olanak ve onur inkâr edilemez. Ancak, bu yasal düzenleme bugün için yeterli midir? Bu konu tartışılabilir.

Denilebilir ki, kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkına ilişkin bu yasal düzenlemeler ne yazık ki yasalar önünde erkeklerle eşit düzeyde birer yurttaş olan kadınların karar mekanizmalarına ve siyasal hayata aktif katılımı hususunda yetersiz kalıyor. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların siyasal hayata katılım oranı hala erkeklerin çok daha gerisinde yer alıyor. Siyasal hayata katılımda kadınların önüne konulan engellerin ortadan kaldırılması ve kadınların siyasi hayatın figüranları değil, karar verici mercileri olarak aktif rol üstlenmelerinin yolu açılmalı.”

Kadınlara verilen çağdaş dünyaya örnek haklar, Mücadele sonucunda değil, başta Atatürk olmak üzere öngörülü erkekler tarafından verildi. Sözünü ettiğim yetersizlikler, mücadele ile giderilirse, anlamlı bir sahiplenmeye kavuşur. Bu mücadeleyi, çağdışı zihniyet gösteremez.

Bu yolun açılması için seçilmiş ve atanmışların, parlamentonun, bürokrasinin kadın sivil toplum örgütlerinin ve devletle birlikte göstereceği çaba ve hassasiyeti gerekir.

Burada Âşık Hatuni mahlası ile şiirler yazan Semiha Oğuz’un manzumesini alıyorum:

“Bak ağlıyor için için,

Hani nerde kadın hakları

Çalışırız geçim için,

Hani nerde kadın hakları

Meclislerden yerilmişiz,

Aklı kısa görülmüşüz,

Hep zorula verilmişiz,

Hani nerde kadın hakları

Kirmanını eğirmez mi,

Hamurunu yoğurmaz mı,

Seni beni doğurmaz mı,

Hani nerde kadın hakları

Tık demeden dövülürüz,

Ana avrat sövülürüz,

Sık sık evden kovuluruz,

Hani nerde kadın hakları

Derde yoğa alışığız,

Çilelerle buluşuğuz,

Birkez gülsek yılışığız,

Hani nerde kadın hakları

Hatuni’yim ne diyeyim,

Bitmezki daha sayayım,

Cevap verin de duyayım,

Hani nerde kadın hakları

Olması gereken mücadele, “sorunlarının çözümü için siyasette kadın katılımını destekleyici politikalar üretilmesi, kadının siyasal ve kamusal hayatta temsil oranlarının arttırılması kadına sunulan koşulların iyileştirilmesi” yolunda olmalıdır.

Kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkını elde ettiği bugünü kutluyorum.