Son birkaç yılda görgüsüzlük örneklerinin en büyüklerine şahitlik ettik. Devasa paralara alınan rezidans dairelerden altın varaklı mobilyalar, altın kaplama musluklar, abartılı sunumlar fışkırdı üzerimize. Çoğu zaman bu görgüsüzlüğe tahammül edemedik. Midemiz bulandı.

Sokaklarda hiç çalışmadan, sürücü ehliyetlerini bile almamış pahalı arabaları hava atmaya çalışan şımarık ve görgüsüz çocuklar aslında bu sistemin yarattığı anne ve babalarının birer kopyası. Her ne kadar genç olsalar da en az anne ve babaları kadar çirkinler.

Ve onları destekleyenler; biraz yaltaklanmak, biraz güçlü olana tapmak, belki bir gün benim de olur hayalleriyle vıcık vıcık bir yaşamı sürdürmeye devam ediyorlar. Onlara; özendiklerine ulaşamıyorlar ve yollarına doğan görünümlü şahinlerle devam ediyorlar.

İnanıyorum ki doğan görünümlü şahin mutlaka bir gün bir tezin konusu olacak.

Yurdumun asla kendini kanıtlayamamış insanları ruhlarındaki boşluğu, ruhlarındaki ezilmişliği kendilerinden gizleyebilmek için şatafata, altın varağa, nargile kafelere, varoşlarda büyüyen bir rüküşlüğe sarılıyorlar.

Artık ne varsa ömrümüzde abartılı bir şekilde geçecek önümüzden. Abartılı evlilik teklifleri, pembe ya da mavi balonlarla süslenmiş doğum odaları, abartılı, janjanlı cinsiyet açıklama partileri, yeni moda bebeğin kırk çıkarma eğlenceleri ve o eğlencelerde abartılı elbiseleriyle anneler. Aslında o anneler giyemediği giysileri giymek, görmediği ilgiyi görmek, çocukluğuyla, genç kızlığıyla hesaplaşmak istiyor.

Tabi yeni moda “baby shower” garabetini de unutmamak gerekir.

Şaşırmaktan yorulur mu insan? Vallahi yorulduk. Görmekten, anlamaktan, susmaktan yorulduk.

Kendi adıma konuşuyorum. Ben mütevazi bir yaşam sürdüğümüz o eski günleri, komşularımızı, arkadaşlarımızı, filmlerde kalan mahallemizi özlüyorum.

O günlerde o insanlar hiç birbirlerine hava atmaya çalışmazdı. Kimse kimseyle yarışmazdı. Yarışlar hepimizin kaybetme nedeni. Artık bizler yarışmadan da kaybediyoruz.

Sokaklarda bağırıp çağıran, trafikte en ufak bir olayda bıçaklarla insanların üzerine yürüyen, kavgacı, saldırgan vahşileri gördüğümde gelecekle ilgili umut adına içimde ne varsa yıkılıp yok oluyor.

Çalışmayan ve üretmeyen insanları sevemiyorum bir türlü. Çalışılmadan kurulan geleceğin gerçek olmadığını düşünüyorum. Ne yazık ki kendi ellerinizle kazanmadığınız asla sizin olmuyor ve bir anda kaybolup yok oluyor.

Çalışan, çabalayan, üreten insanlar sadece iş alanında değil kültürel olarak geliştiriyor kendini. Tesadüfen başarıya ulaşmış olanlar ise bu başarıyı tekrarlayamıyor. Her anlamda kendini geliştirmeyi başaramayan bireyler en ufak yapısal bir değişiklikte her şeylerini  kaybediyor.

Savaş bir ülkeyi yerle bir edebilir ama bilgiyi ve kültürü yok edemez. Savaşla yıkılan Almanya’nın nasıl hızlı kalkındığıyla ilgili sorunun yanıtı budur.

Birinci Dünya savaşında milyonlarca insanını kaybetmiş Türkiye’nin Kurtuluş Savaşıyla ayağa kalkması da tam olarak budur.

Korkarım ki bize bağımsızlık savaşımızı kazandıran o kültürü kaybedeli çok oldu.