İnsanlara köpek diyerek hakaret edilmesine karşıyım. Aslında insana ya da karşınızda insan kılığındaki aşağılıklara hakaret etmiyorsunuz; bu aşağılıklara köpek diyerek köpeklere hakaret ediyorsunuz.
Son günlerde insan denen vahşinin benliğimizde yarattığı tiksinmenin en yüksek düzeyine ulaştık. Bu söylemimde otel yangını ve onlarca insanın ölümü de var; özel hayatımda, kişisel alanımda yaşadıklarım da.
Tabi ki benim kişisel alanımda yaşadıklarımın, hissettiklerimin onlarca insanın ölümü, o insanların ailelerinin, sevenlerinin acısı yanında inanın hiçbir önemi yok.
Nasıl başlasam, nasıl sıralasam da sizlere gözlerimizin önünde gerçekleşen rezaleti ve bende uyandırdığı tiksinme, iğrenme duygularımı anlatsam.
Belki de en önemlisi yangın nedeniyle ölen insanların cesetlerini üzerinde tavuk kızartmaları olan tırlarda saklamanız. Bu alçaklığı nasıl yaptınız? Bu nasıl bir aymazlıktır? Orada onca insan içinde hiç mi aklı başında bir yetkili bulunmaz? Hadi insanların naaşlarını ailelerine teslim edene kadar koruyacak morglarınız yoktu ve böyle bir durum yarattınız hiç mi aklınıza gelmedi o tırın yan tarafındaki kızarmış tavuk fotoğraflarını bir bez parçasıyla kapatmak?
Bizleri, yani halkı yönetme iddiasında olanlar bu kadar mı aymaz, cahil, umursamaz ve vahşi? Böyle bir durum eğer başka bir ülkede olsaydı orada vali, bakan, belediye başkanı görevinde kalabilir miydi?
“Her millet hak ettiği idareyle yönetilir” sözü bir kere daha doğruluğunu kanıtladı.
İnsanız ve insan olduğumuzdan utandığımız bir felaket anında birilerinin hiçbir şeye aldırmadan kayak yapmaya devam etmesi toplum olarak geldiğimiz yeri çok iyi özetliyor. İşte tam da burada hayvan diye nitelendirdiğimiz canlarımızdan çok ama çok özür diliyorum; kötü bir alışkanlık olarak aklımıza yerleşmiş ve hepsi birden şu anda aklımdan geçen cümle küfürlerden, hakaretlerden dolayı.
Keşke insanlarda merhamet, acıma, insan olma sayaçları olsa. Bu sayaçlar sürekli başlangıçtan geriye doğru saysa ve içinde bu duygular kalmayan gövdeleri tamamen hayatımızdan çıkarsa. Çıkarmak da yetmez ki onları tamamen aklımızdan silse.
Yetmiş sekiz diyorlar ya ölü sayısına inanmayın siz bu sayıya; aslında insanlar mezara konurken onlarla birlikte, onların acısıyla kalan ömürlerini canlı cenaze gibi yaşayacak sevdiklerini de sayın ölenler arasında. Kısacası yetmiş sekiz kişi değil binlerce insan öldü.
Ve bizler insanlığın da çok önce ölmüş olduğunu bir kere daha gördük.
Tüm bu acıların ortasında kişisel alanımda yaşadıklarım bana bir kere daha gösterdi ki bu Dünya üzerinde yaşayan canlılardan sadece insan denen mahluk ruhen hasta olabiliyor. Ve tek vahşi canlı o. Bu hasta ruhlar çevresindekileri de hastalandırıyor. Bir psikolog ya da psikiyatrist ruhsal hastalıkların bulaşıcı olabileceği tanımını daha önce yaptı mı bilmiyorum ama ben eminim ki ruhsal hastalıklar da bulaşıcı ve önce en yakın konumda olana bulaşıyor.
Hasta ruhlu bir anne ya da baba çocuğunu da hastalandırıyor ve bu silsile hiç bozulmuyor. O çocuk da bir gün karşınıza içindeki hastalığı, kötülüğü kusmak için dikiliyor.
Dikilsin. Ben bu kötülüklerden hem sevdiklerimi hem de kendimi en iyi şekilde sonsuza kadar korurum ve mutlaka istediğim şekilde sonuç alırım.
Ama toplum denen kalabalığın histerisine, zaaflarına, bencilliğine, acımasızlığına gücüm yetmiyor.
Acı kalıtsal. Bunu biliyorum.
Para hırsıyla yangın merdiveni yapmayarak ölüme neden olan umursamazlar, o kuruluşları denetlerken görevini yapmayan ya da torpille, rüşvetle eksiklere göz yuman alçaklar yüzlerce yıl kuşaktan kuşağa aktarılacak bir acıya neden oldunuz.,
Tekrar etmek istiyorum; hakaret, ilenme, küfür cümlelerinde adı geçen tüm hayvanlardan özür diliyorum. Yaşadığımız dünyada günahı olmayan canlılar sadece sizlersiniz.
Ey insan oğlu ve kızı! Utanın diyeceğim ama asla utanmayacağınızı biliyorum.
Utanıyorum sizlerden ey halkım bunu sakın unutmayın!