Bu yazının başlığı olan Latince cümlenin anlamı; “BARIŞ İSTEYEN SAVAŞA HAZIR OLSUN.” Belki de sayfalar dolusu yazsak anlatmayı başaramayacağımız ne varsa bir cümle ile söyleniyor.

Geçtiğimiz günlerde Türk Deniz Kuvvetleri için aynı anda yapılan ve yapımına başlanan otuz bir adet savaş gemisinin haberleri vardı her mecrada. Ülkem adına, ülkemin insanları adına bu habere çok sevindim. Çünkü ne kadar güçlü olursak savaş bize o kadar uzak olur.

Kimse kendinden güçlü birine saldırmak istemez ve cesaret edemez. En büyük zaferin savaşılmadan kazanılan zafer olduğundan yola çıkarsak savaşmadan zafer kazanmanın tek yolu da her an güçlü, her an savaşa hazır olmaktan geçiyor.

Ne yazık ki ülkemizde algılarıyla oynanmış, yanlış bilgilerle donatılarak ortalığa salınmış bir kitle var. “Barış” sözcüğünün etrafında dolanarak güç eşitleyen her türde edinimi kötülemek bu aymaz kitlenin görevi.

Hayatımızın olağan akışı içinde birileri sürekli silahlanma karşıtı söylemler dile getiriyor. Oysa silahlar gücü eşitleyen aletlerdir. On sekiz yaşındaki elli kilogramlık genç kızın elindeki tabanca karşısında ona tecavüz etmek isteyen otuz yaşında ve yüz kilogram gelen kanun kaçağıyla gücünü eşitler. İnsan ancak bu şekilde kendini koruyabilir.

Altyapısı olmayan ezberlenmiş önermelerle yola çıkan insanların sesi ne yazık ki hepimizden gür çıkıyor. Ünlüsü, ünsüzü fark etmiyor hepsi birden sevgi pıtırcığına dönüşüyor. İtin kopuğun elinde sayısız tabancalar, tüfekler varken kanunların asla dışına çıkmayan düzgün insanlarımızın yasalar çerçevesinde silah almasına engel olmaya çalışıyorlar.

Ülkeler içinde aynı durum geçerli. İnsanlık tarihinin neredeyse tamamı savaşlarla geçmiş ve şekil değiştirse de aynı savaşlar devam ediyor. Etrafımızdaki kendi ayakları üzerinde duramayan ülkeleri teker teker nasıl yok ediyorlar görmüyor musunuz? Azıcık güçten düşsek aynı işgale biz uğramayız mı zannediyorsunuz?

Eskiden fethedilerek ele geçirilen ve zenginlikleri yağmalanan yerler günümüzde “gizli” bir işgalle ve işbirlikçi hainler yoluyla yağmalanıyor. Kısacası savaşların tek nedeni parayı, altını, petrolü, suyu, ekmeği ele geçirmek. Yani yağmalama hiç bitmeden devam ediyor.

Keşke daha çok gemi, uçak, top, tüfek yapabilsek. Bu ülkenin gençlerinin savaşlarda kırılmaması için tek yapmamız gereken her anlamda güçlü olmak.

İkinci Dünya Savaşından sonra batının kucağına itilen ülkemiz “ne gereği var; sen neden silah yapmakla uğraşıyorsun biz sana çok ucuza satarız” diyerek baltalanan o günkü silah sanayimize ne çok ihtiyacımız olduğunu Kıbrıs Barış Harekatı sırasında canlı canlı yaşayarak, acı çekerek tanık olduk.

O günlerde çekilen acılarla, konulan ambargolarla milli bir silah sanayine ihtiyacımızın olduğunu kavrayan devlet kendi çözümünü geliştirmek için çalışmaya başladı. Milli savaş gemilerimizi, uçaklarımızı yapabiliyorsak o günlerde alınan kararların sonucudur.

Elbette böyle büyük bir ilerleme asla üç beş yılda sonuçlanmaz. Gerçek anlamda çözüm bulmak ve o çözüme ulaşmak onlarca yıl alır.

Milli silah sanayimizin bugün ulaştığı başarıda Kıbrıs Barış Harekatı için yüz kadar çıkarma gemisinin inşasını başlatan Süleyman Demirel’in de; ambargo tehditlerine aldırmadan çıkarmayı başlatan Bülent Ecevit’in de; çıkarma sırasında “müttefiklerimizden” birinin bize karşı uyguladığı elektronik harp taktikleri ile sahadaki birliklerimizle  iletişim kuramaz hale getirilmemiz ve bu gibi sorunlarla bir daha karşılaşmamak için Aselsan’ı 1975 yılında kuran hükümetin de katkısı vardır.

Güçlü olmak zorundayız. Güçlü olmazsak evimize de girerler, iş yerimizi de ele geçirirler, ülkemizi de işgal ederler.