İş dünyası, farklı özelliklerdeki bireylerin birlikte performans sergiledikleri bir mecra. Her bireyin farklı becerileri, beklentileri, kariyer hedefleri ve çalışma tercihleri var. Kimileri asker, kimileri kurmay…

Bu bağlamda, girişimci olmak ile birilerinin kurduğu sistem içerisinde performans göstermek arasında önemli farklılıklar var. Bazılarımız mevcut bir sisteme yani kurulu düzene entegre olarak başkalarının kurduğu sistemde performans göstermeyi tercih ederken (veya ona daha yatkın olabilirken), bazılarımız ise kendi işlerini ve sistemlerini kurup yönetmek ister. Peki, hangi seçenek bize daha uygun; birilerinin kurduğu sistem içerisinde performans göstermek mi yoksa kendi sisteminizi kurmak mı?

Hangisi konforlu?

Birilerinin kurduğu sisteme uyum sağlamak, birçok kişi için güvenli ve konforlu bir seçenek. Bu senaryoda bir işverenin veya şirketin çatısı altında çalışarak belirli bir rolü yerine getirirsiniz. Görev tanımınız ve sorumluluklarınız sınırlı olduğundan, risk almanız veya liderlik rolü üstlenmeniz gerekmez. Mesai saatiniz bittiğinde işyerinden ayrılırken işle ilgili düşüncelerinizi de işyerinde bırakabilirsiniz ve girişimcilerin yaşamlarına kıyasla size büyük konfor sağlar.

Girişimci olmak ise tutkuyla bağlantılıdır. Girişimciler tüm riskleri göze alır ve kendi işlerini kurgulayarak iş dünyasında fark yaratmak isterler. Kendi işinizi kurmak özgürlük, yaratıcılık ve karar alma yetkisi sağlar ancak beraberinde daha fazla sorumluluk ve belirsizlik getirir. Çalışanlara kıyasla girişimcilerin zihin dünyası çok daha karmaşık, stresli ve korkutucudur. Mesaileri asla bitmez ve sorunlara uykularında çözüm üretebilirler. Çünkü bedenen uyuyor olsalar da beyinleri genellikle çalışmaya devam eder.

Kişisel gereksinimler

Girişimci olmak ve birilerinin kurduğu sisteme uyum sağlamak arasındaki tercih kişisel hedeflere, risk toleransına ve iş dünyasında hangi rolün size daha uygun olduğuna bağlıdır. Bazıları kurulu bir sistem içerisinde başarılı olmak için gereken yeteneklere sahiptir, bazıları ise tam tersi. Mevcut bir organizasyonun içinde çalışmak ile kendi vizyonunu gerçekleştirmek arasında çok ciddi farklar ve karakteristik gereksinimler var. İki çalışma biçimi birbirinden öylesine farklı ki, deneyimlemeyen birine anlatabilmek son derece güç. Mesela AVM içerisindeki bir mağaza çalışanını ele alalım. Başkaları tarafından kurulmuş bir sistemin içerisine entegre olmuş, mesai saatleri belli, hakları sabit… Gece mağazada yangın çıksa, muhtemelen sadece yapacağı işin türü ufak bir değişikliğe uğrayacak yahut biraz fazla mesai yapacaktır. Fakat mağazanın sahibi olduğunuzda işler değişir ve tüm zarar ile yeniden ayağa kalkma planlarını bizzat yaparak finanse etmeniz gerekir.

Bir gün, girişimci olmak veya birilerinin kurduğu sisteme entegre olmak arasında bir seçim yapmanız gerekebilir. Unutmamanız gereken şu ki, her iki seçenek de avantajlar ve zorluklar içerir. Önemli olan kendi tercihlerinizi ve hedeflerinizi belirlemek ve bu doğrultuda ilerlemektir. Tabi ki fırsatlar kadar risklerin de farkında olarak. Fırsatlar genellikle ön plandadır ve riskler göz ardı edilir. Bu nedenle ben de fırsatlardan ziyade risklere odaklı bir bakış sunayım. Kendi işinizi yapacaksanız mesai, risk, sorumluluk, planlama vb. kavramların çoğunu muhtemelen yeniden öğrenmeniz gerekecek. Sadece rakiplerle veya bürokrasiyle değil, bizzat kendinizle, hatta ailenizle bile mücadele etmeniz çoğunlukla kaçınılmaz. Yaptığınız planların defalarca bozulmasına, her gün yeni planlar yapmaya ve onların da defalarca bozulmasına, bir noktadan sonra planlama denen şeyin yap boz tahtasına dönmüş bir sürece evrilmesine katlanabilmelisiniz. Başkalarına ait işlerde çalışırken aklınızdan geçen “ben olsam böyle yapardım” tarzı eleştirel düşüncelerin “demek ki bir bildikleri varmış” türevi onaylamalara dönüşmesine hazırlıklı olmalısınız. Uykusuz gecelere, gidilemeyen tatillere, bitmeyen işlere, yetmeyen mesai saatlerine ve susmayan bir zihne de…

Yeni nesil kişisel gelişim öğretileri sıklıkla aksini iddia ederek işi sadece motivasyonel inanç bağlamına indirgese de kazın ayağı öyle değil ve sahada işler o şekilde yürümez. Kendi işini yapmak maalesef sanıldığı kadar kolay değildir ve ciddi bir meydan okumadır. Rakiplerinize, bürokratik engellere, potansiyel müşterilere ve en önemlisi de kendinize! Zaten güzel olan ve başarıyı değerli kılan da bu. Kolay olsa herkes yapardı, herkes yapınca kıymeti kalmazdı. Girişimcilik engellerle dolu bir yol ama bence engelin olumlu bir şey mi yoksa olumsuz bir şey mi olduğu izafidir. Ne mi demek istedim? Şöyle düşünün; birçok girişimci aynı anda ve aynı sektörde faaliyete başlasın, bunlardan biri de siz olun ve önünüzde aşmanız gereken 5 engel olsun. Eğer yolun başındaysanız, önünüzdeki 5 engel sizin için olumsuzdur. Ancak siz aştıktan sonra o engeller arkanızdan gelenlerin size ulaşmasını zorlaştıran yani sizin için çalışan 5 katmanlı koruyuculara dönüşür. Sonuç olarak; engel dediğimiz şeyin ne olduğu ve ne işe yaradığı, bulunduğumuz konuma göre değişken ve izafidir. Dilerim girişimcilik yolculuğunuz çok lakin aşılmış engellerle dolu olsun.