Son yaşadığımız büyük yangından sonra Sizlere buralardan; Çanakkale’den bahsetmek istiyorum. Bayramiç’ten Çanakkale’ye iki yoldan gidiliyor. İlki ve en çok kullanılanı Bayramiç’ten Ezine’ye giden oradan da Çanakkale’ye yönelen ana yol. Diğeri ise Bayramiç Halkının Dağ yolu dediği Yiğitler, Karıncalık, Kuşçayır, Gökçeiçi, Salihler, Denizgöründü köylerinden geçerek Çanakkale’ye ulaşan yoldur.

Bu güzergahtan giderseniz başlangıcından sonuna kadar orman içinden geçersiniz. Çok keyifli, güzel manzaralı bir yoldur. Yani neredeyse yüz kilometre boyunca sık ve muhteşem bir ormanın içinde nefes alırsınız.

Bizler her gün bahçemize, tarlamıza giderken yolda sincaplarla, tavşanlarla karşılaşıyoruz. Karacalar dolaşıyor bahçelerimizde. Rengarenk kuşlar var adlarını bilmediğimiz. Şahinleri uzak dallara konmuş sakince seyrederken etrafını ya da rüzgarla gökyüzünde süzülürken görüyoruz. Sonbaharda meyve ağaçlarının yaprakları dökülünce onlarca kuş yuvası çıkıyor ortaya.

Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? Orman sadece ağaç demek değildir. Orman evdir. Binlerce canlının evidir. Kuşların, kaplumbağaların, tavşanların, tilkilerin, karacaların evidir. Sizler pek bilmezsiniz ama ormanlarda ya da doğada yaşayan kediler vardır.

Günlerce süren orman yangınında binlerce canlı öldü.

Belki de canlılara en çok acıyı “korku” duygusu veriyordur. Ateş çemberinden çıkmayı başaramayan orman canlarının korkusunu, acısını yüreğinizde hissetmiyorsanız henüz insan olma yolunun başındasınız demektir.

Bazılarımız o canlıların acılarını yüreğimizin en derinde hissettik. Bazılarımızın umurunda olmadı hiçbir canlı, hiçbir şey. Çoğunluğumuz da bu yüzyılın ya da dönemin tabiriyle “duyar kastı.” Yani hiç umurunda olmadan timsah gözyaşları döktü.

Samimiyetsiz duygu gösterilerini anlatmak için kullanıyorlar gençler bu tamlamayı. Sanırım yaşadığımız bu dönemi en iyi anlatan ve özetleyen cümle bu cümle.

Ne yazık ki bu sahtecilik birçok insanın ruhunun bir parçası olmuş. Bireyler yüzyıllar geçtikçe gelişeceklerine ilkel güdülerini yeniden su üstüne çıkarmışlar. Gıda, barınma ve birkaç ihtiyaç bütün insanlık sisteminin önüne geçmiş. Yeniden mağaralarımıza doğru yönelmişiz.

Korkuyla ölümü bekleyen canlıların hissettiklerini, acısını içinizde duymadan bu yangın hakkında öldük, bittik, ciğerlerimiz yandı diye feveran ediyorsanız sizde duyar kasıyorsunuz demektir.

On binlerce canlı yandı, kavruldu. Kaplumbağalar kendilerini toprağa gömmeye çalıştı. Kediler ve köpekler aynı yere sığındı. Koyunlar, kuzular yandı. Kuşlar yangın ortasında yuvalarını; o yuvalardaki yavrularını ararken havada tutuştu.

Hayatın içinde karşılaştığımız ne varsa birbiriyle bağlantılı. İlerleme ya hep birlikte oluyor ya da hiç olmuyor. Eğer gelişmeyen, ilerlemeyen bir kalabalık varsa onlar bizleri cehennem çukurlarına çekmeye devam ediyorlar. Artık doktor dövebiliyoruz diyenlerle ormanları yakan zihniyet aynı.

Artık doktor dövebiliyoruz diyen geri kalmış yaratığa sistem çok ciddi bir ceza vermiyorsa ormanlarımızın yanmasında sistemin de etkisi var demektir.

Kötülük her yere dalga dalga dağılıyor. Ezberlenmiş sözcükler bir bir yeniden duyuluyor. Çaresizliklerimiz kapımızı çalıyor. Kirleniyoruz. Ruhumuz büyük bir yangının ortasında hangi yöne gideceğini bilmeden çırpınıyor.

İnsandan başka hiçbir canlının günahı yoktur. Günaha sadece insanlar içindir. Çanakkale’de büyük bir orman yangını oldu. Hiç günahı olmayan binlerce hayvan korku içinde yanarak öldü.

Bence günah kazanma yeteneğine sahip insanlar olarak bunca ölümün, bunca ateşin günahı da bizlerin.