Zamanında büyük bir Hintli düşünür yaşarmış. Bu ruhsal öğretmenin adı Jiddu Krishnamurtiymiş. Düşünür elli, altmış yıldan uzun bir süre boyunca neredeyse bütün dünyayı dolaşmış, kelimelerle ifade edilemeyecek olan mesajları bile kelimelerle ifade etmeye çabalamış.

Hayatının sonlarına doğru yaptığı konuşmalarından birinde, seyircileri onun şu sözlerini duyunca çok şaşırmışlar: “Sırrımı bilmek ister misiniz?” Herkes dikkat kesilip dinlemiş. Kalabalığın içinde yıllardır onu dinleyip, takip ettiği halde öğretilerinin özünü hala yakalamayı başaramamış olan çok sayıda insan varmış. Sonunda, bütün bu yıllardan sonra, ‘üstat onlara anlayışın anahtarını verecek’ diye düşünmüşler. “İşte sırrım,” demiş düşünür, “Ne olduğuna aldırmıyorum.”

Daha fazla açıklamamış ve sanırım dinleyicileri daha önceleri anlattığı şeylerden çok daha fazla şaşırtmıştı. O an birçoğu farkına varmasa da, bu basit ifadenin ilettiği mesaj aslında çok daha derin ve güçlüydü.

Ne olduğuna aldırmadığınızda ne olur? Burada verilmek istenen mesaj nedir?

Ne olduğuna aldırmamak aslında içsel olarak olanlarla uyum içinde olduğunuzu gösterir. “Ne olduğu” aslında an içinde durumun ne olduğudur ama içeriği, andaki biçimi kastetmektedir. Ne olduğuyla uyum içinde olmak, olanlarla içsel dirençsizlik halinde bulunmaktır. Hiçbir şeyi zihinsel olarak iyi ya da kötü şeklinde tanımlamamak, sadece olduğu gibi bırakmaktır.

Peki tüm bunlar hayatınızda değişim yaratmak için herhangi bir şey yapmayacağınız anlamına mı gelir? Aksine...

“Eylemlerinizin temeli şimdiki anla uyum içinde olduğunda, eylemleriniz Yaşam’ın kendi zekâsıyla güçlenir.”

Aldırmıyoruz.