Uyku esnasında vücudumuzun fonksiyonları devre dışı kalır. Beynimiz ise çalışmaya devam eder. Rüyalar ise gizemi hala çözülmemiş ve her gün üzerine bilimsel çalışmalar yapılan, teoriler ortaya atılan bir olgudur.

Bilim insanları rüyaların bilinçaltımızda yer alan görüntülerin bir bölümü olduğunu söylerler fakat neden her gün rüya gördüğümüze dair kanıtlanan bir fikir yok. Rüyalarla ilgili en temel bilinmezlikler devam etmekte.

Kimi bilim insanları; rüyalarımızın uyanıkken aklımızda bulunan düşüncelerin bir yansıması olduğunu söylemiştir. Kimisi, rüyaların sahip olduğumuz düşüncelerle bire bir örtüştüğünü... Kimileri de rüyaları nörolojik açıdan inceleyip, beynimizdeki nöronların rastgele elektriklenmesiyle oluşan görüntülerden ibaret olduğunu söylemiştir.

Sümer tabletlerinde, Asurlularda, Mısır medeniyetlerinde vb. Günümüzden binlerce yıl öncesinde dahi rüyalar gizemli kabul edilirdi. Rüyalar ile ilgili eserler yapılırdı ve hala yapılmaya devam etmekte.

Günümüzde uyku evreleri sınıflandırılmakla kalmamış rüyalar da kendi içerisinde çeşitlendirilip, dallandırılmıştır.

İnsanlar rüyaları sınıflandırma kalmayıp rüyalarının peşine düşmüş, anlamak istemişlerdir. Böylece ortaya “rüya tabiri” kavramı çıkmıştır.  Rüya tabiri rüyaların içindeki sembolizmi çözmeye çalışan bir kavramdır. Günümüzde oldukça popüler olan bu kavram insanların merak duygusuna hizmet etmektedir.

Spritüeller ise rüyalara farklı pencereden bakarlar. Rüya ile gerçekliği ayırmazlar. Bazıları kurtulmamız gereken bir hastalık olduğunu söyler, bazıları gereksiz bulur...

Rüya ile gerçek arasında fark var mıdır sizce? Üzerine düşünmeye değer bir konu...

Sonra bir de  “Rüya gibi deriz “, “Rüya gibi büyülü.” rüyalara güzel anlamlar yükleriz.

Hindular bu dünyaya maya derler; yanılsama, rüya gibi, zihinden oluşma. Ne demek istiyorlar? Gerçek olup olmadığını mı söylemek istiyorlar?

Rüyalar bir yanda gizemleriyle dursun,

“Uyanıklık kişinin öğrenebileceği en muhteşem büyüdür. Çünkü tüm varlığın dönüşümünü başlatabilir.”