Hepimiz sıkıntı hissettik. Hepimiz tek bir yaşam deneyiminde çektiğimiz tüm bu fiziksel, zihinsel ve duygusal sıkıntılardan ötürü, bilinçli ve bilinçaltında ebedi neşe durumunu arama eğilimindeyiz. Burada bu şekilde var olmak mümkün, ama 'varış noktası' olan bir yolu ya da ayrıcalıklı olmayı deneyimlemeyi seçerek değil.

Kaynağımız sonsuz olduğundan, kaynağa ve farkındalığına olan yolculuğumuz da ebedidir. Herşeyi kaynak yarattığından, kaynakla bütünleştiğimizde onun içindeki her şeyi kucaklarız.

Bu dünyadayken özümüzdeki neşeye ulaşmanın yolu, bazı deneyimleri kendimizden uzaklaştırırken bazılarını kendimize çekmek değildir.

Neşe sonsuz mutluluk noktasına ulaşmakla ilgili değildir. Hayat bu demek değildir. Her zaman iyi hissetmek, her zaman kolay koşullara sahip olmak ve tüm tecrübelerimizde tam ve bir anda içselleştirme gerçekleştirme uğraşısı bir hezeyandır.

Yaşam her iki yönün süregelmesidir. Yaşam her zaman ve her yönüyle böyledir.

Özümüzdeki neşe deneyimine giden yol sadece yaşamın bize sunduğu ihtiyacımız olan deneyimleri kabullendiğimizde mümkündür.

Neşe yaşamın güzelliğini, kokusunu ve dikenlerini kucaklamakla gelir. Şu anda bu pek bir anlam ifade etmiyor olabilir çünkü halen bir varoluş durumunu diğer varoluş durumuna tercih ediyor olabiliriz. Ancak, zamanla yolumuzu hissederek bulmayı öğrenmeye başladıkça anlam kazanacak.

Süreç boyunca öğrendiğimiz uygulamalara, yolculuğumuzun sonuna odaklanmadan, devam ettikçe neşe frekansına kaçınılmaz olarak gireceğiz. Neşe, Varoluş Süreci'nin başlatmış olduğu her şeyin mutlak sonucudur. Sabrın frekansı içinde, ekilen tüm tohumlar filizlenir ve hepsi çiçek açıp meyve verir.

Özellikle işler zorlaştığında kendimize bu yaşamdaki her şeyin, bize verilen anda her nasıl algılarsak algılayalım, bizim ortak kaynağımızın bir ifadesi olduğunu hatırlatmamız önemlidir. İçselleştirmeyi deneyimlemenin anahtarı karşı koymak yerine koşulsuz kabullenmedir.

Asıl saadetimizin  tamlığımızın  tam farkındalığına kaynağın fiziksel, zihinsel, duygusal ya da titreşimsel yüzündeki her­hangi bir ifadeyi dışlayarak giremeyiz. Olgunlaşmanın ve gerçek bir insan olmanın gerekliliği budur.

Şimdi ile uyumlu olup olmadığımızı anlamanın bir yolu vardır. Yükselirken düşmenin 'son' olmadığını bilerek çıkabilir ve düşerken de tekrar yükselemeyeceğimizi düşünmeden inebiliriz. Yukarı ve aşağı, aşağı ve yukarı  hepsi yaşam deneyimde bir ve aynı gezinti. Yukarı ya da aşağıya bağlı kalmadığımız da kaynağın gözleriyle bakıyoruz demektir. Böyle sonsuz gezi gerçek anlamda keyif vericidir.

Bu tecrübede kendimizi evimizde bulabileceğimiz tek yer zaten bulunmakta olduğumuz şimdiki zamanın sonsuzluğudur. Evimiz bizim ebedi şimdiki zaman farkındalığımızdır. Kendi içimizde evimizde olmayı istemek bu dünyadayken tam anlamıyla var olmak  bir sınavdır. Sığınacak başka bir yer aramadığımızda çok az düş kırıklığına uğrarız.

Şimdiki zaman farkındalığı bir varış değil sonsuz bir yolculuktur. Onun için kendi içimizde ve kendimize karşı sonsuz sabır ve merhamet gayretinde oluruz. Bu yolculuk için ihtiyacımız olanları koşulsuzca kendimize vermeye çabalarız.

Farkındalığımız arttıkça, her gülün dikeni olduğu için zaman zaman kanasa bile, her seferinde elllerimiz kanamak zorunda değildir. Dikenler bize bu yaşamda şimdiki zaman farkındalığında olup, acele etmememizi ve kendimize gül yaprakları gibi nazik davranmamızı hatırlatmak için bulunur. Bu şekilde, dikenlerin bizim yolumuzda daha büyük bir farkındalık için nasıl örüldüğünü algılarız.

Bu saygın çiçekte bir ders daha mevcuttur. Bir gülün dikenlerinin olması onun onarılması gerektiği anlamına gelmez. Dikenler bu güzel yaratımın sevgi, ilgi ve dikkatle ele alınması gerektiğini ve içindeki şimdiki zaman farkındalığına saygı gösterilmesini dile getirir.

Alıntıdır.