Satın al, çalış, daha çok satın al, kredi kartına çektir, taksit yaptır, ertele, ötele, kredi çek. Hayatlarından memnun olmayan insanlar, ne yaparlarsa, kendilerinden ve hayatlarından memnun kalacaklar.

Spor yaparak mı, okuyarak mı, hobileriyle uğraşarak mı, hayır! Daha iyi, daha güçlü, daha güzel, daha yakışıklı hissetmek için, bunu da şunu da onu da satın alarak. Esasında satın alınan da çoğu zaman duygular ve algılar. Tüketim çılgınlığı sizce de çılgınlıktan çıkıp hastalıklı bir hale gelmedi mi? İnternet alışveriş sitelerinde indirimler sürekli takip ediliyor, indirimli bulunan bir ürün ihtiyaç olmadığı halde alınmak zorunda hissediliyor. Bir giyim mağazası indirim yapıyor, insanlar süratle reyonlardan bir şeyler kapmaya çalışıyor.

Ne yapmaya çalışıyoruz! Sevmediğimiz insanları etkilemek için olmayan paramızla, ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alıyoruz. Alıyoruz almasına da bunun öncesini ve sonrasını düşünüyor muyuz? Bunun maliyeti sadece para değil ki. Ayakkabıdan telefona tüm endüstriyel ürünlerin üretiminde inanılmaz bir kaynak harcanıyor. Suyu, emeği, hammaddesi, zamanı. Tüm bunları tüketirken de havayı kirletiyoruz, suyu kirletiyoruz. Bu ürünlerin üretim aşamasında harcanan doğal kaynaklar, küresel ısınmaya sebep olan sera gazı emisyonunun yüzde 60’ını oluşturuyor. Böylelikle elbirliğiyle iklim krizine muhteşem bir katkı sağlamış oluyoruz.

Tabi bu kadarla kalmıyoruz. Ulaşım örneğin, benzin ve motorin dediğimiz fosil yakıtlı araçlar çoğu zaman, içinde tek yolcusuyla, kendi egzoz gazı katkısını her gün atmosfere sunuyor. Üstelik trafik cehennemine katlanarak. Bazı ülkeler bu konuda çok bilinçli, bisiklet kullanıyorlar, özel araçları olmasına rağmen toplu taşıma araçlarını tercih ediyorlar. Bizim ülkemizde ise toplu taşıma araçlarını, sadece, kendi aracı olmayan insanlar kullanıyor.

Ayrıca tarımsal faaliyetlerde kullanılan kimyasal ilaçlar da, orman yangınları da, tüm bunlar küresel ısınmayı artık daha da hızlı tetikliyor. Bizim ülkemizdeki her on orman yangınından dokuzu insan kaynaklıymış. O halde on orman yangınının dokuzu engellenebilir. Ama her yıl hektar hektar yanıyoruz. Ormanlarımızla yanıyoruz, sıcaklarla yanıyoruz, ekonomik kriz ocaklara ateş düşürmüş onunla yanıyoruz. Sonra hepsini içimizde damıtıp derdimize de yanıyoruz..

Nihayetinde dünyanın çivisini çıkarmayı başardık. İklim saati denilen bir şey var, kıyamet saati de deniyor buna, New York’un ünlü simgesi Union Meydanı’nda yer alıyor ve dünyanın iklim değişimiyle daha da kötüleşmesini durdurmak için ne kadar zamanı kaldığını gösteriyor. Bu zaman bittiğinde artık geri dönüşün olmayacağı düşünülüyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı da hazırladığı raporda, 2030 yılında insanoğluna tek yerkürenin yetmeyeceğini belirtmiş.

Kuzey yarım kürede sıcak hava dalgaları rekor kırmaya devam ediyor. Daha da sıcak günlerin ve kuraklığın kapımızda olduğu söyleniyor. 06 Temmuz 2023 insanlık tarihinde bu güne kadar resmi olarak ölçülen en sıcak gündü. Normalde 14 derece civarında olan dünyanın ortalama sıcaklığı 17,18 dereceye çıkarak rekor kırmış o gün. Ortalama sıcaklıkların bir derece değişmesi bile dünya genelinde çok ciddi tahribata sebep olurken bu dereceler gerçekten çok korkutucu. 2015 Paris Anlaşması’nın hedefi olan, küresel ısınmayı ortalama 1,5 santigrat dereceyle sınırlamak için kalan süre, 6 yıldan 5 yıla düştü. Yani dünyamızı hızlanan iklim değişikliğinin etkilerinden korumak için sadece 5 yılımız kaldı. İklim Saati ekibi geçtiğimiz cumartesi yaptıkları açıklamada şöyle diyor: “iklimle ilgili en büyük yanılgı, etkilerinin gelecekte gerçekleşeceğini sanmak. Yaşadığımız bu yaz, iklimin yıkıcı etkilerinin bugün gerçekleştiğini gösteriyor. İklim acil durumunda yaşıyor gibi davranmalıyız.”

İklim değişikliği bir çok farklı nedenle oluşabilir. Biz dünyada olmasak da iklim değişimi yaşanacak, İnsansız iklim değişikliği doğal sebepli iklim değişikliğidir. Ancak bugün yaşanan iklim krizi beşeri yani insan kaynaklıdır. Orman yangınları, rekor kıran sıcak hava dalgaları, daha şiddetli yağmurlar, daha şiddetli seller, hortumlar, yüzlerce kişiyi öldüren ve büyük hasarlara yol açan daha güçlü fırtınalar gibi ardı arkası kesilmeden yaşanan felaketler bizim yüzümüzden oluyor. Yaşanan felaketlerin artık daha yüksek boyutlarda yaşanması ise anormal sıcaklık artışlarının atmosferin enerji taşıma kapasitesini zorlamasından kaynaklanıyor.

Jeolojik olarak yer altına hapsolmuş karbonu, mesela petrolü çıkarıp onu enerji elde etmek ya da ürünler üretmek amacıyla yakıp havaya gaz olarak saçtık. Bunu çok uzun yıllardır giderek artan bir hızla yapıyoruz. Havaya saçtığımız bu gazlara sera gazı deniyor. Sera gazları küresel ısınmaya nasıl sebep oluyor? Bu durumu uzmanlar battaniye etkisiyle anlatıyorlar. Üşüdüğümüzde üstümüze aldığımız battaniyenin kendisi sıcak değildir. Battaniye vücut ısımızın havaya karışmasını engeller yani bizi ısıtan aslında kendi vücut ısımızdır. İşte sera gazları da dünya üzerine tek taraflı bir battaniye sermek gibi etki yapıyor. Güneşten gelen yüksek enerjili ışınları geçiriyor ve yüzeye ulaşmalarını sağlıyor. Buzullar ve okyanuslarla etkileşip yansıyarak, enerjilerinin bir kısmını kaybedip dünyayı terk etmeye çalıştıklarında ise bu ışınlar, sera gazlarından oluşan battaniyeyi aşamıyorlar. Üstelik buzullar eridikçe yansıtıcı yüzeyler de azalıyor. Bu halde de ortalama sıcaklık sürekli artıyor.

Peki çözüm var mıdır? Evet, ama çözümü herkes istemelidir, tek tek insanlar, devletler ve kurumlar ve o bilinçle yaşamalıdır herkes. Ortak, doğru kararlar alınmalı ve hızlıca uygulanmalıdır. Çok basit bir örnek vermek istiyorum. AB ülkeleri tek kullanımlık pet şişeleri yasakladı. Yapılabilecek en önemli şeylerden biri de yenilenebilir enerji kullanımının acil olarak yaygınlaşması gerekmektedir.

Aksi halde battaniyenin altında hep birlikte kıyameti yaşayacağız.