Orhan Kemal’in asıl adı, Mehmet Raşit Öğütçü’ydü.  Biyografi yazılarında genellikle anlatılacak kişinin adının yanında bir parantez açılar ve o kişinin doğum ve ölüm tarihleri yazılır.

Orhan Kemal’in adının yanında (d. 15 Eylül 1914 - ö. 2 Haziran 1970) parantezini görürsünüz.

Bunları niçin yazıyorum?

2 Haziran 1970, Orhan Kemal’in öldüğü tarih. Yani elli beş yıl geçmiş.  Çok genç yaşta, aramızdan ayrıldı. Bir otuz yıl daha yaşasaydı, kim bilir ne eserler üretecekti. Orhan Kemal’i kısa bir cümlede özetlemenizi isteseler, kuşkusuz “toplumcu gerçekçi, Türk romancısı ve oyun yazarıdır,” dersiniz. Orhan Kemal yazın hayatına şiirle başladı. Sonra düz yazıya geçti. Bir binden güzel, kalıcı ve anlamlı roman, oyun, öykü, anı, inceleme, röportaj kitapları ve senaryolar yazdı.

Nazım Hikmet , Orhan Kemal’i bir daha dönmemek üzere şiirden vazgeçirmiş, düz yazıya yönlendirmişti. Orhan Kamal ile Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevinde aynı koğuşta olmalarının hikayesini Hıfzı Topuz’un “Hava Kurşun Gibi Ağır” isimli kitabında, okuyabilirsiniz.

Orhan Kemal, o günlerde devrimci şiir yazmakta ve kendini şair sanmaktadır. Günün birinde hapishane arkadaşları Nazım’a Orhan Kemal’in şiirlerinden söz ederler. O da, birini okumasını ister. İlk dörtlük bitmeden Nazım, susturur. Orhan Kemal bir başkasını okurken, Nazım yine sözünü keser ve “Berbat,” der. Başkasını okumasını ister. Orhan başka bir şiirini okumaya koyulur. Nazım Hikmet’in:

Nazım Hikmet, Orhan Kemal’den öğrenim durumunu, yabancı dil bilip bilmediğini, felsefeden ne anladığını sorar. Yanıtlar tatmin edici değildir. Sonra ona:

” Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum... Önce Fransızcayı ele alacağız... Sonra da öteki konuları, tahammülünüz var mı?”

“Var...”

Anlaşırlar. Nazım Hikmet, sabır ve hoşgörü göstererek Orhan Kemal’le uğraşmaya başlar. Aradan birkaç ay geçer. Orhan, Nazım’dan azarı işittikten sonra şiiri bırakıp, düz yazı denemelerine girişir. Günün birinde onun, bir romana başlangıç olarak yazdığı bir yazıyı arkadaşları Nazım’a gösterir.  Nazım’ın hoşuna gitmiştir.  Orhan’a döner:”

“Siz düzyazı yazın, düzyazı... Bir küçük hikâye deneyin, göreceksiniz ki başaracaksınız...”

Böylece Orhan Kemal cezaevinde tam üç buçuk yıl Nazım’ın öğrencisi ve en yakın dostu olur. Nitekim, Nazım Hikmet’te 3 Haziran 1963’de ölmüştü. Geçtiğimiz günlerde nun çeşitli yönlerini birkaç gün anlatmak istiyorum. Yazımı Orhan Kemal’in Nazım Hikmet’e yazdığı şiirle bitireyim:

NÂZIM HİKMET’E

Sen

“Promete’nin çığlıklarını

Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”

Sen benim mavi gözlü arkadaşım

Kabil değil unutmam seni.

 

26 Eylül 1943

Seni yapayalnız bırakıp hapishanede

Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken

Koşacağım memlekete.

Ve tren

Bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,

Gözü yaşlı bir genç kadına

Beş senenin ardından

Kocasını getirecek.

 

O dem ki boş verip istasyon halkına

Yanaklarından öperken sevgilimi

Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın

İçimden bana

 

O dem ki yürekten her şey atılacak

Ekmek – kin – hasret

Fakat Nâzım Hikmet

Sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen

Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını

Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.

 

Günler geçecek

Ekmek derdi çökecek omuzlarıma.

Fabrika.

Makinalar.

Tezgâhım.

Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.

Karım yün çorap örecek.

Her hafta mektup yazacağız.

-Askere almazlarsa eğer-

 

Unutabilir miyim seni?

Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini

Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz

Müthiş anların küfrünü!

-Radyonun yanındaki duvara

Kurşunkalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin-

 

Unutabilir miyim seni?

Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum

Takunyalarının sesini!

 

Unutabilir miyim seni hiç?

Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,

Hikâye, şiir yazmayı

Ve erkekçe kavga etmeyi senden!

 Orhan Kemal