“Dünyanın her yerinde ve dışında, sınırsız iyi niyetten daha iyi bir şey olamaz” demişti, Alman düşünür Immanuel Kant.

Ahlak felsefesi konusunda çalışmaları olan Kant, hürriyet kavramı ile ahlaki davranış arasında doğrusal bir bağ olduğunu düşünmekteydi. Ona göre insanın yaratılışında kanun bilinci vardır ve bu insanın genetik kodlarında mevcuttur.

Hareketlerimizin arkasında ahlâklı bir düşünüş vardır

İnsanın ahlâk yaklaşımını ödevci bir görüş olarak değerlendirirken, Hukuki Ödevler ve Ahlâki Ödevler olmak üzere ikiye ayırır. Hukuk kısmına çok girmeyeceğim. Ancak ahlâk kısmının asıl bizi ilgilendiren kısım olduğunu düşünüyorum. Zira ahlâk ödevi, insanın kendi amaçları doğrultusunda gösterdiği eylemlerdir. Bu noktada genel ahlâk tanımını dini gerekçelerle açıklamamak yine Kant’ın evrensel ahlâk tanımı için de geçerlidir. Kant, etiğin evrensel olduğunu ve her insan için geçerli olduğunun altını önemle çizer. Herhangi bir inanç sisteminde hırsızlık yapmanın, yalan konuşmanın, istismarın, kısacası ‘kötü’ olarak tasvir edilebilecek bir davranışın olmayacağını bildiğimiz gibi, bu davranış ve tutumların her toplumda görüldüğünü de unutmamak gereklidir.

Oysa etik anlayışı, insanın kendi ahlâklı yaklaşımının da belirleyicisi ve bir göstergesi konumundadır. Bireylerin kendisinden olmayana, kendisi gibi inanmayana, kendisi gibi düşünmeyene reva gördüğü eziyeti bir başkasının da kendisi için düşüneceğini unutmaması gerekir. İyinin ve kötünün betimlemesinin de Tanrı tarafından değerlendirilmesi gerektiğine inanan Kant, ahlaki yasaların evrensel ve nesnel olabilmesi için Tanrı'nın varlığının kabul edilmesi gerekir. Ancak Kant, bu argümanı sadece ahlaki düzenin varlığını desteklemek için kullanır ve Tanrı'nın varlığını ispat etmek amacıyla kullanmaz.

Kendi aklını kullanma cesaretini göster

İnsanların özgür düşünme ve özgür irade kullanma yeteneklerini kullanmaları gerektiğini vurguladığı bu cümlesiyle Kant, Aydınlanma Çağı'nın ruhunu ifade etmek için kullanmıştır. Kant'a göre, Aydınlanma, insanların kendi akıllarını kullanarak bağımsız düşünme, sorgulama ve yargılama yeteneklerini geliştirmeleri gerektiği fikrini içerir. İnsanlar, dış etkilerin ve otoritenin baskısından bağımsız olarak kendi aklını kullanarak doğruyu ve yanlışı belirlemeli ve kendi düşünce süreçlerini yönlendirmelidirler.

"Kendi aklını kullanma cesaretini göster" sözü, insanları kör inanç ve dogmalara bağlı kalmaktan uzak durmaya, sorgulamaya ve özgürce düşünmeye teşvik eder. Kant'a göre, bu özgür düşünme ve irade kullanma yeteneği, insanın kendi kendini aydınlatması ve gerçek özgürlüğüne ulaşması için temel bir öneme sahiptir. Bu nedenle, Kant, insanları kendi aklını kullanmaya cesaret etmeye ve bağımsız düşünmeye teşvik eder. Bu yaklaşım zaten başlı başına bir aydınlanma felsefesi olarak da görülür. Günümüz medyasının olumlu yönlerinden olan hız ve bilgiye ulaşma kolaylığının yanında, olumsuz yönleri olarak sayabileceğimiz ‘fake’ tabiri edilen sahte içerikler ve özellikle yapay zeka ile geliştirilmiş sahte görseller karşısında tek kullanılması gerekenin ‘akıl’ olduğunu belirtmek gerek. İnsanlar belirli konularda Tanrı’nın vermiş olduğu aklı kullanmak yerine, onları manipüle eden kişi veya grupların görüşlerine biat etmeleri de bu eksikliğin ve karanlığın da temeli olmaktadır.

Ahlâklı insan, ahlâklı toplum

Ahlâk erdeminin bireyselden topluma yayılması gereken bir kavram olarak değerlendiren ve gerekli ahlâk kodlarının Tanrı tarafından insana verilen bir değer olduğunu savunan Kant’ın yaklaşımı toplumsal bir erdem ve çalışma disiplini olarak da karşımıza çıkmaktadır. Dini farklılıklardan arınmış bir evrensel ahlâk ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Aydınlanmayı amaçlamış, kendi doğruları yerine gerçeklere ulaşmayı erek edinmiş bir toplum sayesinde karanlıktan çıkmak mümkün olacaktır. Ancak böyle toplumlar ne popülist liderler tarafından, ne sermayedar medya tarafından manipüle edilemeyecektir.

Karanlıklardan kurtulmanın yolu olarak aydınlanmayı işaret eden Kant’ın şu sözü düşünmeye değerdir: “İnsanlar ışığı görmez, ışıkla görür.”