Oyun dünyası, artık yalnızca eğlence değil, kültürlerin, dillerin ve toplulukların birbirine karıştığı devasa bir endüstri.

Ancak Türkiye gibi nüfusunun büyük bir kısmı oyun oynayan bir ülkede, oyunseverlerin yaşadığı hayal kırıklıkları maalesef bu devasa sektörün bize git gide uzaklaştığını da gösteriyor. Bunun en son ve çarpıcı örneği, kısa süre önce piyasaya çıkan Spider-Man 2 oyununda yaşandı. Dünyanın dört bir yanından oyunseverler için 26 farklı dil desteği sunan bu oyun, Türkçeyi görmezden geldi.

Türkçe Neden Yok?

Vietnamca, Tayca ve hatta Çincenin iki farklı lehçesi dâhil olmak üzere geniş bir dil yelpazesiyle kullanıcılarına hitap eden bir oyun, neden Türkçeyi desteklemez? Bunun birçok sebebi olabilir: Türkiye’de oyun pazarının beklenen kârlılığı sağlamaması, Türk oyuncu kitlesinin küresel platformlarda yeterince temsil edilmemesi veya yerelleştirme maliyetlerinin yüksekliği. Ancak bunların ötesinde, bu durumu açıklamak için daha derin bir sebep var: Türkiye’nin ekonomik gerçekleri. Türkiye’de oyun sektörünün geri kalmasının ve Türk oyuncuların uluslararası oyunlara erişmekte zorlanmasının başlıca nedenlerinden biri, ekonomik koşullar. Türk Lirasının Dolar ve Euro karşısında değer kaybetmesi, hem oyun fiyatlarını hem de oyun donanımlarını erişilmez kılıyor. Yurt dışındaki oyuncular için nispeten uygun fiyatlı olan oyunlar, Türk oyuncular için neredeyse lüks bir harcama haline geliyor. Bilindiği üzere geçtiğimiz yılsonlarında oyun paylaşım platformu Steam, Türk Lirası uygulamasını bırakarak Dolar kuru uygulamasına geçtiğini duyurmuştu. Tabi Dolar kuru ülkemizde yıllar içerisinde 1,5 Lira seviyelerinden 35 Lira seviyelerine geldiğinden ülkemizde oyunlara Dolarla ulaşmak oldukça sıkıntılı bir hâl aldı. Bu durum Avrupa ve ABD’de 1 birimi ülkemizde ortalama 35 ile çarparak hesap etmek gibi ciddi bir ekonomik dengesizlik meydana getirdi.

GTA, Call of Duty, NBA, Spider-Man 2 gibi oyunların fiyatı, yurt dışında ortalama bir çalışanın birkaç saatlik kazancına eşitken, Türkiye’de aynı oyunu almak, çok daha ağır bir ekonomik maliyete neden olabiliyor. Bu ekonomik dengesizlik, oyun firmalarını da Türkiye pazarına yatırım yapma konusunda isteksiz hale getiriyor. Oyun sektörünün Türkiye’deki bu durumu, ülkenin genel ekonomik yapısından bağımsız düşünülemez. Sürekli artan enflasyon, yüksek vergiler ve döviz kuru politikaları, Türk Lirası’nın alım gücünü her geçen gün biraz daha eritiyor. Oyun şirketleri için Türkiye pazarı, ne yazık ki kazançlı bir alan olmaktan çıkıyor. Bunun sonucunda, Türkçe dil desteği sunmanın maliyeti bile gereksiz görülüyor. İşin bir başka ve maalesef göz ardı edilen tarafı ise Türkiye’deki ekonomik çevrelerin bu durumu görmezden gelmeleri.

Çözüm Var mı?

Türk oyunseverlerin bu olumsuz tabloyu değiştirebilmesi için birden fazla aktörün harekete geçmesi gerekiyor. Devletin, oyun sektörüne yönelik teşvikler sunması, yerel oyun stüdyolarının desteklenmesi ve uluslararası firmalarla iş birliği kanallarının açılması önemli adımlar olabilir. Ayrıca, oyunseverlerin seslerini daha güçlü bir şekilde duyurması, sosyal medya kampanyaları ve imza kampanyalarıyla oyun şirketlerini Türkçe dil desteği konusunda zorlaması gerek. Bir oyun, sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bir kültür taşıyıcısıdır. Türkçe’nin bu oyunlarda yer bulamaması, yalnızca oyuncular için değil, Türkiye’nin kültürel temsiliyeti için de ciddi bir kayıp. Bu nedenle, oyun sektöründeki bu geri kalmışlığı aşmak ve Türkçeyi bu devasa platformlarda hak ettiği yere getirmek, ekonomik ve kültürel bir zorunluluktur.

Sonuç olarak, popüler oyunların Türkçe dil desteği sunmaması, oyun dünyasındaki bir eksiklikten çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu, Türkiye’nin ekonomi politikalarının, kültürel temsiliyetinin ve global arenadaki konumunun bir aynasıdır. Eğer bu aynada daha güçlü bir yansıma görmek istiyorsak, oyunseverler olarak hem bireysel hem de kolektif adımlar atmak zorundayız.

Ekonomiyi gazetelerin iç sayfalarında sınırlı ve yanlı haberlerle değerlendirmek yerine, halkın her kesimi açısından, alınabilirliği ve ulaşılabilirliği de katarak değerlendirmek gerekmelidir. John Maynard Keynes’in şu sözü tam da gelecek kaygısı olanlar ve ekonomiyi planlayanlar açısından belirleyicidir:

"Ekonomi, sadece sayılarla değil, aynı zamanda insanların umutları ve beklentileriyle ilgilidir."