TRT’nin ücretli dijital platformu TABİİ’de yayınlanan yerli dizi Gassal, ölümü ve gassallığı “kutsal” bir çerçevede ele alıyor.

Dizinin ana karakteri, Ahmet Kural’ın canlandırdığı küçük bir kasabada yaşayan yalnız bir gassal. Hikâye, ölümün kaçınılmazlığı ve kutsiyetini merkeze alırken ağır duygusal mesajlarla izleyiciyi kuşatıyor. Ancak burada bir sorun var: Bu tarz yapımlar, şüphe yok ki bir kesimin “değer” algısına hitap ediyor ama aynı zamanda kültürel ve sanatsal anlamda tıkanmışlığın örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Gassallığı ve dolayısıyla ölümü kutsallaştıran dizi, izleyicinin duygusal düğüm noktalarını çözerek etkileyici olma iddiası taşıyor. Oysa bu etki, daha derin ve yaratıcı bir hikâye anlatımından ziyade bir çeşit “demagoji” üzerinden yaratılıyor. İçeriğini sorgulamadığımızda, izleyiciyi ölüm gibi evrensel ve kaçınılmaz bir olguyla bağlayarak “derin” bir dizi izlediğimiz hissine kapılabiliriz. Oysa aslında yapılan, izleyiciyi kolaycı bir duygusal şemsiye altına almak ve üretimdeki yaratıcılık çıtasını yerinde saydırmaktan başka bir şey değil. Bu bağlamda şunu da söylemek isterim ki, bu diziyle ilgili bir eleştiri yazısı okumuştum. Yazar, kara mizah türündeki bu gibi yapımlarda biraz daha gizemin ve belirsizliğin olması gerektiğini ancak Gassal’da her bölümün sonunda ne olacağı belli olduğundan bu şaşırtma kurgusunun olmadığını belirtmişti. Bence haklı da.

Bir Sektörün Dar Koridoru: Drama ve Demagoji

Türk dizi ve film sektörü, duygusal drama yaratma konusunda çoğu zaman ustaca ürünler ortaya koyuyor. Ancak bu başarı genellikle hep aynı rotada ilerliyor: Dramatik kurgular, trajik karakterler ve derin(!) mesajlar. Teknoloji, bilim kurgu ya da aksiyon gibi janrlar ise maalesef ya hiç denemiyor ya da denendiğinde vasatın altında kalıyor. Gassal da bu alışılagelmiş şablonun bir parçası. Hikâyeyi, ölüm gibi ağır ve herkesin dikkatini çekebilecek bir tema üzerine kurmak, hem yapımı kolaylaştırıyor hem de köklü bir sorgulama ihtiyacını ortadan kaldırıyor.

Drama konusunda öne çıkan bu yapımları izlerken şu soruyu sormak gerekiyor: Gerçekten yaratıcılığı mı alkışlıyoruz, yoksa bize verilen kolay duygusal mesajlarla tatmin mi oluyoruz? Gassal’ı izleyen bir kişi, ölüm ve gassallığı kutsal bir meslek olarak algılarken, bu meslekten yola çıkarak “yaşamın anlamı” üzerine düşünmeye sevk ediliyor gibi gözükebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, bu düşünsel yolculuğun yaratıcı bir hikâye ile mi yoksa yüzeysel bir duygusal manipülasyonla mı sağlandığı.

“GAZ” Veren Yapımlar

Sosyal medyada muhafazakâr bir kesimin bu diziye sahip çıkması ve aynı zamanda diğer popüler yapımlara yüklenmesi tam da bu dinamikten kaynaklanıyor. Muhafazakâr izleyiciler için ölüm ve onunla bağdaştırılan kutsallık, daha genelde dışlanan bir değer algısının bir parçası gibi sunuluyor. Dolayısıyla bu yapımlar izleyicilere bir çeşit “GAZ” vermekten öteye gitmiyor; derin anlamlar içeren bir eser sunduğu iddiası, aslında söylemde kalıyor.

Daha derin bir sorgulama yapmamız gerekiyor: Gerçekten, ölümü kutsallaştıran bir dizi topluma ne kazandırıyor? Kanımca kendi hikâye anlatımımızda farklı temaları, yenilikçi yaklaşımları öne çıkaracak yapımlara yönelmeli ve teknoloji, bilim kurgu ya da aksiyon gibi alanlarda neden öncüler yaratmalıyız.

Gassal ve benzeri yapımlar, izleyiciyi duygusal olarak etkileyebilir; bu, elbette sanatın bir boyutudur. Ancak bu yapımların ardındaki yarışmasız yaratıcılık eksikliği, hem sektörün hem de toplumun kültürel çeşitliliğini zayıflatıyor. Çeşitlilik ve yenilik eksik olduğunda, izleyiciye sunulan tek şey yüzeysel mesajlar ve kolaycı duygusal manipülasyon oluyor. Bu tip yapımlar, belki bir kesim için anlamlı olabilir, ancak daha zengin bir hikâye anlatımı ve cesur yaratıcılık özlemini karşılamaktan çok uzak.

Hiç mi faydası olmadı? Elbette oldu. Diziden sonra çeşitli belediyelerde gassallık kursu açılmış, adeta izdiham yaşanır olmuş. E, bunun nedeni mesleğin güzelliğinden ya da ‘kutsallığından’ mı? Tahmin edeceğiniz üzere işsizlik nedeniyle..

Son olarak Gassal ile gündeme gelen iki eleştiri daha var. Bunlara sadece başlıklar halinde eğinip, detaylı olarak başka bir yazının konusu olacağını belirteyim. Birincisi Ahmet Kural’ın özel yaşantısındaki spekülasyonlar ve dizinin popülerliğiyle kamufle edildiği iddiası. Ki, bu magazin hususu olduğundan pek de ilgi alanıma girmiyor. Diğeri ise devlet kanalı olan ve her vatandaşın bir şekilde vergi ödeyerek katkıda bulunduğu TRT’nin ücretli platform kurması. Dediğim gibi bu konuları başka bir yazı olarak detaylı şekilde ileriki haftalarda yazacağım.

Son olarak şöyle bitirelim: Gusül, Gasil, Gassal.. Hepsi Arapça Gsl kökünden gelen ve yıkanmak anlamına gelen, bedenin yıkanması olarak ifade edilen kelimeden türemiştir. Dolayısıyla gassal kelimesi de ‘yıkayıcı’ anlamından daha fazlası değildir. Yani çok da kutsiyet atfetmeyin. Yapımlar açısından önerim ise daha fazla teknoloji, daha fazla bilim kurgu, daha fazla yenilik! Sektör, demagojiden çıkıp yarını çizmek zorunda.