Son günlerde malum çevreler yine Atatürk’e saldırmaya başladı.

Oy getirdiğini düşünmüş olacaklar ki, her seçim döneminde aynı çevreler sürekli Atatürk’e hakaret ediyorlar.

Kanun kural işlemeyeceğini bildikleri için fütursuzca her türlü sözü söyleyebiliyorlar.

En son eski bir milletvekili, ne alakaysa düğünde Atatürk’e beddua etti. Kimileri bedduaya amin diye eşlik etti, kimileri ise mutluluktan maymun gibi sırıttı!

Atatürk’e saldırıyorlar, niçin hesap sorulmuyor, dava açılmıyor diye tepki gösterenler var.

Aslında tepki göstermeye bile gerek yok…

Herkes kendine yakışanı yapıyor.

Yaşı elliyi geçenler hatırlar…

12 Eylül’den hemen sonra 1981 yılında 100. doğum yılı sebebiyle Atatürk yılı ilan edilmişti.

Devlet destekli geniş çaplı programlar yapılıyordu.

Hatta ilkokullarda bile Atatürk ile ilgili şiir yarışması düzenlenmişti.

O yıl bile Atatürk’e bu kadar sahip çıkılmadı.

Bugün Atatürk düşmanları her ağızlarını açtığında Atatürk sevgisi ve ilgisi daha da artıyor.

Atatürk’ü hazmedemeyenlerin her zırvasında Türk milleti Atatürk’ün değerini daha çok anlıyor, sahip çıkıyor.

Muhtemeldir ki bunu gören Atatürk düşmanları daha da kuduruyor.

“Atatürk sayesinde özgür oldunuz, Atatürk olmasaydı o makamlara gelemezdiniz, kim bilir kimin kulu veya kölesi olurdunuz” gibi sözleri tekrarlamanın anlamı yok. Çünkü bunu anlamaya niyetleri yok.

Onların derdi Atatürk’e kin kusmak; çünkü geçmişten gelen hazımsızlıkları var.

Kimilerinin hizmet ettikleri yerlerden aldıkları emirler var.

Laf anlatmak için enerji ve zaman harcamaya gerek yok.

Millet olarak tehlike ile karşılaşmadan tedbir almayı aklımıza getirmeyiz.

Atatürk düşmanları azıttıkça milletimiz Atatürk’e daha çok sahip çıkıyor.

Önemli olan onları ikna etmek değil, genç nesillere gerçek Atatürk’ü anlatmak ve iyi öğretmektir.

Dili olan konuşacak, herkes içindekini dökecek; kimileri zehir kusacak, kimileri bal dökecek…

İsteyen baldan alır, isteyen zehirlenir…

Gençlerimizi ve yeni nesilleri bu zehirden uzak tutabilmek için çaba göstermeliyiz.

***

İçişlerimize karışılmasına müsaade etmem

Türk milleti, Kurtuluş Savaşını kazanmıştır. Ancak İngiliz donanması İzmir Limanından bir türlü ayrılmamaktadır. Donanmanın bir türlü gitmemesi Mustafa Kemal’i düşündürmekte ve az da olsa tedirgin etmektedir.

Bir gün İngiliz donanma komutanı, Mustafa Kemal’i ziyaret eder. Ziyaret esnasında donanma komutanı, Gazi’ye, kendi vatandaşları ile azınlıkların durumlarını sorar. Gazi de suç işlememiş tüm İngiliz ve azınlık vatandaşlarının İzmir’de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin adaletin huzuruna çıkacaklarını bildirir.

Gazi’nin bu sözleri üzerine İngiliz donanma komutanı, “Fakat Paşa hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık yapmış olabilir. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır” şeklinde sarf ettiği bu sözlerle ne kadar büyük bir hata yaptığının farkında değildir.

Gazi ise komutanı son cümlesine kadar tebessümle dinlerken o son cümledeki tehditle komutanın sözünü keser, sert ve keskin bir tavırla şu şekilde karşılık verir:

“Efendi devlet rolünü bir kenara koyunuz amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin içişleridir, kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmem! Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de... Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!”

Gazi’nin sert ve keskin bu cümleleri karşısında afallayan İngiliz komutan ne diyeceğini bilemeyerek; “İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?” sözleri ağzından dökülür.

Bunun üzerine Mustafa Kemal, “Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşmasının hâlâ yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde ‘Barış antlaşması yapmamış’ iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!” sözleriyle görüşmeyi sonlandırır.

Bu ateşli konuşmaların ardından İngiliz komutan odayı terk eder ve yaşananları İngiliz hükümetine aktarır.

Olayı öğrenen İngiliz hükümeti, Türk hükümetine ültimatom vererek Gazi’nin İngiliz komutanına sarf ettiği sözlerin yazılı bir şekilde teyit edilerek kendilerine ulaştırılmasını ister.

Türk hükümeti de İngilizlerin bu isteğini yerine getirir, yazılı teyidi iletir.

Atatürk’ün düşman gemilerine tanıdığı süre bitmeden, İngiliz ve Fransızlara ait gemiler, kendi uluslarına ait kişileri ve askerlerini gemilerine bindirerek Türk kara sularından çekilirler.

  ***

TEBESSÜM

 Çok yaşa

Askerliğini yapan Temel, eğitim alanında hapşırır:

Komutanı, “Çok yaşa” der.

Temel cevap verir:

- Emredersiniz komutanım!

 ***

GÜNÜN SÖZÜ

Din, hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder.

Aliya İzzetbegoviç