Günlerdir konuşulan, ülke ekonomisini kurtaracakmış gibi gösterilen tasarruf paketi açıklandı.

Ekonomiye pansuman tedbiri diyeceğim ama o kadar bile değil.

Daha çok gaz alma paketi gibi duruyor.

Kamuoyunda lüks makam araçları çok konuşuldu, çok eleştirildi ya…

Özellikle de Diyanet İşleri Başkanının Audi A8 lüks otomobile binmesi…

Tasarruf paketinde 3 yıl yeni araç alınmayacak, kiralanmayacak denilerek bir nevi eleştiriler geçiştirilmek istendi. Dikkat edin yine açık kapı bırakıldı, sağlık, savunma ve güvenlik hariç deniliyor. Yani kafaları eserse yine alabilirler…

Lüks araç almak veya kiralamaktan tamamen vazgeçtik, artık kullanmayacağız demiyorlar, sadece 3 yıl diyorlar. Üç yılda nasılsa tepkiler azalır diye düşünmüşler.

Tasarruf paketi olarak açıklananların neredeyse tamamı, lüks, gösteriş ve şatafatla ilgili olanlar. Daha açık ifade ile kamunun israfı…

Tasarruf dedikleri geçici süreliğine israftan vazgeçmedir…

İsrafı tamamen bitirme de değil, bir süreliğine ara verme…

İtibardan tasarruf olmaz denilerek, kamuda gösterişli, şatafatlı ve lüks bir sistem yaratıldı.

Lüks ve şatafata bir süreliğine ara verince de buna tasarruf diyorlar.

Olması gereken zaten bu, yani devlet yönetiminde lüks ve şatafattan kaçınmak…

Özellikle kamuda israfta dünyanın zirvesindeyiz. Sadece lüks makam araçları veya kamuya kiralanan lüks konutlar, yapılan saraylar değil.

Her yer israf kokuyor. Örneğin milletvekilleri, vali ve belediye başkanlarıyla tek otobüsle Hatay’a giden Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, “Eskiden Hatay’a 200 araçlık konvoyla giderdik” dedi.

Bir bakan, il gezisi için 200 araçlık konvoy kullanıyor. Bu normal mi?

Yine belediye başkanları, ilçenin, şehrin her köşesini kendi resimlerinin olduğu ilan ve reklamlarla dolduruyor. Panoları kiralama ücretini geçtim, sadece afişlerin baskı maliyetinin hesabını siz yapın, ne kadar tutar?

Bu israf değil mi?

Gerçekten amaç tasarruf ise benim çok basit birkaç önerim var…

Geçiş garantili köprüler, geçiş garantili otoyollar, yolcu garantili havaalanları ve hasta garantili hastanelere 3 yıl için hiçbir ödeme yapılmasın…

Köprüyü, otoyolu, havaalanını, hastaneyi kullananlardan aldıkları ile 3 yıl için idare etsinler.

Bu da yetmez…

Fazla değil son beş yılda kimin vergi borcu silinmişse af kaldırılsın, vergiler tahsil edilsin.

Bugünden sonra hiçbir surette vergi affı çıkarılmasın… Ballı kaymaklı ihaleler yapılmasın.

4-5 yerden ballı maaş alanların, ilki dışındaki tüm aylıkları hazineye devredilsin.

En önemlisi de başımıza bela olan 10 milyondan fazla yabancı ülkelerine gönderilsin.

Türkiye’nin üzerindeki en büyük kamburdan kurtulalım.

Görün bakalım ülke üç yılda gerçekten çağ atlamayacak mı?

*          *          *

Fare çuvalı teorisi

Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi. Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti. Yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu. Bu durum yolculuk boyunca devam etti.

Mühendis çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sordu. Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezine satıyorum. Orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.

Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.

Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayıp yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezine varana kadar” dedi.

(Alıntıdır)

*          *          *

 

TEBESSÜM

 Selam

Kasabanın sonradan görme zenginlerinden Dursun Ağa, alışverişe gelen köylülere zenginliğini anlatmayı çok severmiş.

Dursun Ağa, “İki bin koyunum var, bin beş yüz dönüm arazim var, elli tane tosunum var” diye sıralarken, köylüsü Temel yanlarından selam vermeden geçer.

Dursun Ağa, Temel’in selam vermeden geçmesine bozulur:

- Temel, neden selam vermeden geçiyorsun? Selam, Allah’ın selamıdır.

Temel’in cevabı hazırdır:

- Dursun Ağa, yalanını bölmek istemedim, ondan selam vermedim.

*          *          *

GÜNÜN SÖZÜ

 Sen neye hazırsan, o da senin için hazırdır.

Marc Victor Hansen