Takvimler 380 yıl önce, 27 Şubat 1644 tarihini Şeyhülislam Yahya’nın ölüm yıldönümü olarak gösteriyorlar. O tarihimizde çok önemli bir din adamı olduğu kadar iyi bir şair.

1561 yılında doğmuştu. Sultan üçüncü Murat donemi şeyhülislamlarındandı. Zekeriya efendi'nin oğluydu. Önce babasından, sonra 'Abdulcebbarzade Mehmet efendi' den ders görmüş ve 1580 yılında şeyhülislam Malulzade seyit Mehmet efendi' den icazet almıştı.  Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Halep, Şam, Mısır, Edirne ve İstanbul kadılıklarında bulundu.

Şakacı, hazır cevap birisiydi. Şair Nef’i iye atışmaları vardı. Bir örnek aktarayım: 

Şeyhülislam Yahya, Nefi hakkında bir şiir yazar: “"Sözleri Seba-i Muallaka'dır / İbnül Kays kendidir, kafir" Şöyle açıklayabiliriz: “Nefi; İslam öncesindeki Araplarının en büyük şairlerinden biri sayılan İbnül Kays düzeyinde bir şairdir. Ancak İbn-ül Kays müslüman olmamış yani kafir bir şairdir. Kafir sözcüğü ile hem bu gerçeği vurguluyor hem de Nef’i’ ye dinsiz diyor.

Elbette Nefi altta kalmıyor:

"Bize kafir demiş Müfti Efendi

Tutalım ben diyem ona Müselman

Varıldıkta yarın Ruz-ı Ceza'ya

İkimiz de çıkarız orda yalan"

Bunu da açıklamaya çalışayım: “Müftü Efendi bana kafir demiş; Diyelim ki ben de ona Müslüman diyeyim. Lakin öbür dünyaya varınca ikimiz de yalancı çıkacağız. Yani ben ona müslüman dersem o kafir olduğundan dolayı ben, o bana kafir dediğinden dolayı ben de müslüman olduğumdan ötürü o da yalancı çıkacak.”

Böylece Nef’i asıl sensin kafir olan demek istiyor.

 

Size, geçmişimizden hazır cevaplık örnekleri vermek istedim:

Lale devri denince sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa gelir. Paşa’nın huzurunda bir gün çeşitli milletlerin özelliklerinden söz ediliyormuş. Yalnız şair Nedim hiçbir şey söylemiyor, ara sıra gülümsüyormuş. Onun bu hali paşanın dikkatini çekmiş:

“Nedim, neden hep susuyorsun? söylesene, en fazla hangi milleti seversin?”

“Kendi milletimi paşam!”

“O başka, biz kendi milletimizden değil, öteki milletlerden söz ediyoruz, sen onların hangisini niçin seversin, söyle.”

“Kulunuz en çok gül kavmini sever efendim, çünkü o kavm-i latif bize hiçbir zaman düşmanlık göstermez.”

Tahir Efendi ile Nefi'nin tartışması da dost meclislerinde anlatıldığı gibi, edebi sanatlara da örnek gösterilir:

Divan kâtibi Tahir Efendi, Nef’i'ye arkasından kelp (köpek) diyerek hakaret etmiş. Nefi ise Tahir Efendi’ye şu dörlük ile karşılık vermiş:

"Bize kelp demiş Tahir Efendi

İltifatı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebim, zira

İtikadımca kelp, tahirdir"

Maliki mezhebinde köpek diğer mezheplerden farklı olarak temiz bir hayvan olarak kabul edilir. Birisine hakaret etmek için kullanılmaz. Tahir, temiz anlamına geldiğinden Nefi, bu sözcüğü, tevriyeli (çift anlamlı kullanarak; köpeğin, tahir (temiz) olduğunu belirtirken aynı zamanda rakibi Tahir'in köpek olduğunu da söyleyerek intikamını almış.

Bir köpekli nükte de Fuzuli ile Ruhi arasında geçmiş:

Yolda yürüyorlarmış. Kendi aralarında güzel güzel sohbet ederken yol kenarında yatan uyuz bir köpeği görmüşler. Ruhi birden şu Fuzuli’ ye bir şaka yapayım demiş:

“Ya Fuzuli! Duvarın dibindeki o uyuz iti görüyor musun?”

“Görüyorum ya Ruhi?”

“ Bu köpek burada çok fuzuli.”

Yukarıda söz ettiğim tevriye sanat burada da var. Bu edebi sanatın özelliği bir sözün iki anlama gelecek şekilde söylenmesidir. Ancak asıl güzellik hangi anlamın söylendiği bilinse de ispatlanamaz. Ruhi aslında köpeği Fuzuli’ye benzetme amacı güttüğü kesin. Ancak Fuzuli “Sen bana köpek mi diyorsun?” derse Ruhi “ Estefurullah, ben fuzuli derken ‘gereksiz’ anlamında kullandım,” diyerek kıvırabilir.

Ancak Fuzuli bu durumun altında kalmaz ve Ruhi’ ye aynı edebi sanatla karşılık verir:

-“Ne beklersin Ey Ruhi? Vur tekmeyi çıksın içindeki  ruhi!”