Son haberi duymuşsunuzdur… Türkiye’de yabancı VAR hakemi görev yapacak.

Kendi hakemlerimize güvenmiyoruz.

Hakemlerimizin hepsi kötü desek, FIFA ve UEFA çok önemli maçlarda Türk hakemlerine görev vermezdi.

Dünya çapında hakemlerimiz var, yabancılar inanıyor, güveniyor ama biz güvenmiyoruz.

Çünkü adalet ve güven duygumuzu kaybettik.

Hakemler de hata yapabilir, yöneticiler de hata yapabilir.

İnsan doğası gereği hata yapmaya müsaittir, ancak hatalarda kasıt aranırsa sorun başlar.

Bizim temel sorunumuz hatayı veya yanlışı alışkanlık haline getirenlerin el üstünde tutulmasıdır.

Hata yapan, yanlış yapan bedelini ödemiyor, aksine ödüllendiriliyor.

Düşünün iki büyük kulübümüz süper kupa maçı oynayacak, Türkiye Futbol Federasyonu bir maç organizasyonunu beceremedi.

Olması gereken, bu kadar beceriksizliğe imza atan yetkililerin tümümün o gece istifa etmesiydi.

İstifa etmedikleri gibi kendileri dışında herkesi suçladılar, futbol içinden çıkılmaz bir hale geldi, getirildi.

Yanlış yanlışı getirdi. Bir kulüp başkanı, sahanın ortasında hakeme yumruk attı. Görmezden gelindi.

Başka bir kulüp hakemin kararını beğenmedi, takımı sahadan çekti, duymazdan gelindi.

İki kulüp süper kupa maçına çıkmadı, umursanmadı.

Bir kulüp süper kupa maçına çocuklarla çıktı, sonra çocukları da sahadan çekti. Aman bir şey olmaz denildi.

Bu kadar anormallik Uganda’da bile olmaz ama faraza olsa tüm yetkililer elini eteğini çeker, toplum içine çıkmazdı.

Biz hâlâ hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz.

Hastalığa teşhis koymak şöyle dursun, kabuk bağlamış yaraya pansuman yapmakla yetiniyoruz.

Konu sadece futbol değildir. Futbol bozulmanın son halkasıdır.

Çünkü işi bilmeyen, ehliyetsiz ve liyakatsiz insanlar tüm önemli makamları doldurdu. Koltuğa oturan, makamı babasının malı sandığı için bırakmayı aklının ucundan geçirmiyor.

İstifa etmek, onuruyla gitmek kültürü bizde gelişmedi.

Tek dertleri koltuğu kaptırmamak!

*             *           *

Devenin kini!

Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, çölde yol alırken, birden ufuk çizgisi kararır, çölün sessizliği yoğunlaşır. Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.

Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca kazığa bağlar. Sonra heybeden katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırı alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.

Fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgârın oluşturduğu kum sağanağı, delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi devenin bedenine saplanır.

Hikâye bu ya deve dile gelir; “Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin” der.

Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen bedevi, zavallı devenin bu isteğini kabul eder. “Peki, başını çadıra sokabilirsin” diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri açar.

Fırtına giderek daha da azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır: “Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur, şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.” Bu isteğe de “Peki” der bedevi…

Fırtına, sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; “Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver.”

Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır.

Bu duruma bedeviden önce, deve tepki gösterir; “Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan.”

Son söz: “Başını çadıra sokan deve, artık sahibini dışarı davet etmektedir.”

“Deve” deyip geçmeyin; kini çok derindir. Sizi çadırın dışına atacak kadar!

(Alıntıdır)

 *             *           *

TEBESSÜM

Hata payı

Temel, üniversiteyi Avrupa’da okuyup ünlü bir şirkette çalışmaya başlar. Uzun yıllar süren başarılı çalışmadan sonra aynı işi kendi memleketinde kurmak üzere Karadeniz’e döner.

Burada işini yapmaya başlar. Kısa sürede başarılı çalışmalar yapar. Bir gün Japonya’dan bir heyet gelip Temel’e fason iş yaptırmak istediklerini söylerler. Ancak işlerinde son derece disiplinli olan Japonlar, üretim hatasını binde bir olarak kabul edebileceklerini şart koşmuşlar.

Temel siparişleri yetiştirmek üzere işe koyulmuş. Bir ay sonra siparişleri Japonya’ya göndermiş. Fakat Japon yetkilileri çok şaşırtan bir mesaj eklemiş:

“Siparişlerin tamamını sağlam yapabilirdik, neden bin adette bir adet hatalı ürün istediniz anlayabilmiş değiliz. Sağlam malları bozana kadar işimiz bitti.”

*             *           *

GÜNÜN SÖZÜ

 Akılsızlar, hırsızların en zararlılarıdır. Zamanınızı, neşenizi ve mutluluğunuzu çalarlar.

Goethe