Sağ elin verdiğini sol el görmesin diye öğütlerdi atalarımız.

Şimdi kural değişmiş olacak ki, yardım ettiğimizi ne kadar çok insana duyurabiliriz acaba telaşına düştüler.

Basın bültenleri, haberler ve sosyal medya paylaşımları ile üç kuruşluk yardımları bile abartarak duyuruyorlar.

15-20 liralık kırtasiye yardımını bile dünyayı bağışlamış gibi anlatıyorlar.

Özellikle bazı belediyeler, vakıflar ve dernekler işin suyunu çıkardı dersek abartı olmaz.

Bir belediye kırtasiye yardımı dağıtacağını duyurdu; belediye önü miting alanına döndü.

Ortaya çıkan izdihamdan, itiş kalkıştan insan utanıyor.

En acı tarafı da gerçek ihtiyaç sahiplerine yardım hiçbir şekilde ulaşmıyor.

Gerçekten amaç sadece yardımsa, ihtiyaç sahipleri tek tek tespit edilip kapılarına bırakılamaz mı?

Okullar açıldı, bu ara kırtasiye yardımı moda ya; belediye önünde mitingle yardım dağıtacağınıza, ihtiyaç sahibi öğrencileri okullarında tespit edip insanları rencide etmeden dağıtmak daha güzel olmaz mı?

Küçük siyasi hesaplar için, üç beş oy daha belki alabiliriz umuduyla insanları bu kadar rencide etmek ayıp değil mi?

Varsa yoksa gösteriş, bak ne kadar yardımsever diye hava atmak derdindeyiz.

Asıl üzücü olanı ise kamu kaynaklarının siyasi hesaplar için heba edilmesidir.

Halkın parasını, yine halka gösteriş yaparak ve insanları rencide ederek dağıtıyorlar, bunu da büyük bir başarı gibi halka duyuruyorlar.

Ne yazık ki, halkın bir kısmı da bunu kabullenmiş; yapılan bu yardımların ne kadar doğru olduğunu savunuyor.

Başka bir deyişle seçim yardımını, siyasi hesapları alkışlıyorlar.

Halkın parasıyla, halka propaganda yapıyorlar ve bunu da başarı diye halka kabul ettiriyorlar.

Yardım izdihamı o kadar abartılı hal almış ki, akıllara zarar.

Google girin, yardım izdihamı diye yazın…

Bir milyon 710 bin sonuç çıkıyor…

Çünkü yardım değil, yardım şovu yapıyoruz!

*****

Hiçbir şey göründüğü gibi değil!

Temel, yıllar sonra biriktirdiğiyle elden düşme Murat 124 alır. Memleketine giderken arabası yolda arızalanır. Yolun kenarına çeker, motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanaşır:

- Hayrola hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim ilk tamirciye kadar…

Temel bu teklife çok sevinir. Ara halatı ile Murat 124’ü Ferrari’nin arkasına bağlarlar. Ferrari’nin sahibi genç Temel’i uyarır:

- Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yap, beni uyar!

Temel, “Tamam” der.

Yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar; 60, 80, 100 derken, Murat 124 arkadan selektör yapar. Ferrari durumu hatırlar ve yavaşlar.

Bir süre sonra Ferrari yeniden gaza basar; 60, 80, 100... Temel selektör yapınca yeniden yavaşlar.

Yolda bu şekilde ilerlerken bir Lamborghini, Ferrari’ye yaklaşır:

- Kapışalım mı?

Ferrari cevaplar:

- Nesine?

- 340 kilometre ötedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.

Ferrari hemen onaylar ve yarışa başlarlar. 120, 140, 180, 220...

O arada trafiği denetleyen helikopterdeki görevli polis, merkeze bilgi vermektedir:

- Amirim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında! 3 araç yarış yapıyor. Ferrari ile Lamborghini saatte 300 kilometre hızla yan yana gidiyorlar. Arkadan da Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır selektör yapıp yol istiyor!

*****

TEBESSÜM

Yeni model

Dursun zenginliğiyle övünmeye başlar:

- Bizim köydeki çiftliğimizde sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya, akşam oluyor, biz hâlâ çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoruz.

Temel cevabı yapıştırır:

- Bizim de öyle eski bir arabamız vardı ama geçenlerde satıp yeni modelini aldık...

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Körün gözü açıldığında kırdığı ilk şey bastonudur.

Atasözü