Zamanın unutma çarkları arasında öğüttüğü kıymetli sanatçılarımız da bulunuyor. Bunlardan biri Safiye Erol’du. İyi ke 2001 yılında kitaplarını Kubbealtı yayınevi yayınlamıştı ve alıp okumak imkanını bulmuştum.
Safiye Erol, ulaştığım bazı kaynaklara göre 1900 yılında Keşan’da, ancak, elimdeki Kubbealtı’nın Külliyatına göre 2 Ocak 1902’de Uzunköprü’de doğmuş. On dört-on beş yaşlarındayken öğrenim için Almanya’ya gönderilmiş. Lise ve üniversiteyi bitirdikten sonra felsefe üzerine doktorasını yaparak 1926 yılında dönmüş. Ömrünü yazılarına ve tasavvufa adamış. Romanlarının dışında, 1941’de Selma Lagerlöf’den Portugaliye İmparatoriçesi ve 1945’de La Motte-Foque’den Su Kızı adlı çevirileri yayınlanmış. 1951’de Kenan Rıfâî hakkında üç bölümlük felsefî incelemesi, Kenan Rıfâî ve Yirmince Asrın Işığında Müslümanlık adlı kitapta yer almış. Bu kitabın diğer yazarları Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz ve Sofi Huri..
Safiye Erol’un çeşitli gazetelere tefrikalar yazmış. Bunlar gazete sayfaları arasında kalmışlar. Kubbealtı Akademisi Vakfı, bunlardan ikisini gün ışığına çıkarmış.
Safiye Erol 7 Ekim 1964 günü İstanbul’da vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiş. Ölümünü büyük mütefekkir ve yazarımız Sâmiha Ayverdi bir dostuna yazdığı mektupta şöyle haber veriyordu ki, bu duyurunun içerisinde bir başka acı gerçek vardı:
“Maalesef memleketin en değerli, dürüst, hamiyetli, imanlı, münevver ve bilhassa son derece derin ve bilgili bir evlâdını, azîz ve sevgili arkadaşım Safiye Erol’u kaybettik. Memleket, böyle muhteşem ve yerine konmaz bir abidenin eksilişini âdeta duymadı. Umursamadı...”
Evet, Sâmiha Ayverdi’yi göre, Safiye Erol, halkını tanıyan, ülke gerçeklerini, yüreği kadar kafasında duyan bir aydındı. Batı kültürü ile içli dışlı olmuş bulunması ona, doğulu olmanın onurunu küçümsetmemişti.
Birkaç kitabını hatırlatmak istiyorum:
Kadıköyü’nün Romanı, 1930’lu yıllarının Kadıköy’ünü anlatıyor. Bir aşk romanı. Ancak, zaman, mekân ve insan unsuruyla bunların içerisinde vücut bulduğu kültürümüz, gelenekler, görenekler bütün bunların felsefi boyutları şiirsel bir anlatımla beslenince bir başka anlam kazanmış. Sonuç, her şeyin bir fakatının olduğu gerçeği...
Ülker Fırtınası: Yalnız Hazreti İsa’nın değil, hepimizin hayatında Yehuda ile özdeşleştirdiğimiz biri vardır. Ama Yehuda Sermet midir, yoksa Nuran mı? Bu görecelidir. Gerçek olan şu ki, Ülker Fırtınası bir kültür fırtınası ki, bir türkü bir şarkı lezzetinde verilmiş. Özet mi? Nuran’ın babasının bir şarkısı vardır:
“Beni hicrâna âşina eden baht-ı siyâhımdır
Seni hep bîvefâ eden benim baht-ı siyâhımdır.”
Ciğerdelen, Safiye Erol’un annesi olan Keşanlı İkbal Hanım’dan yola çıkılarak Rumeli, serhat illeri ve akıncı ruhuna doğru bir yolculuk… Roman kahramanı Canzi’nin roman içinde aktardığı tarihi romana, Rumeli’nin bir folklor hazinesi de diyebilirsiniz.
Dineyri Papazı’na, Müyesser’le Akif Kaptan’ın, Bülent’le Güzin’in, Gülbin’le Ercüment’in ve ötekilerin aşklarını anlatan bir roman olarak değil, bu güzel yemeğin tuzu, biberi gibi tadında, kararında verilen genel kültür ve felsefi tahlillerle hatırlamak mümkün…
Çölde Biten Rahmet Ağacı, 1962 ramazanında tefrika edilmiş ve Yüce Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in hayatından bazı safhaları anlatma…
Gerçek olan o ki; Kubbealtı Akademisi Kültür ve San’at Vakfı, Safiye Erol’un kubbemizde kalan hikmet, irfan, iman, vatan sevgisi dolu hoş sedasını hepimize ama özellikle gençlerimize duyurmak için hayırlı girişimde bulundu. Duygu ve düşünce dağarcığı giderek çoraklaşan gençlerimizin buna gereksinimi var…