Anayasa Mahkemesi, 15 Aralık 2023 günü Resmi Gazetede yayımlanan kararında Taksim Meydanında 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmemesinin hak ihlâli olduğuna karar verdi.

Bütün basın yayın organlarında haber yer aldı. Karara herkes işine geldiği tarafından baktı.

Kararın içeriğinden bağımsız asıl konuşulması gereken bir husus unutuldu veya umursanmadı.

Biri 1 Mayıs 2014 tarihinde, diğeri de 1 Mayıs 2015 tarihinde Taksim Meydanında kutlamalara izin verilmediği için Anayasa Mahkemesine yapılan iki ayrı bireysel başvuruya ilişkin karar verildi. Her iki bireysel başvuru da 10.08.2016 tarihinde yapıldı.

Anayasa Mahkemesi 12.10.2023 tarihindeki toplantısında, başka bir deyişle bireysel başvuru yapılmasından 7 yıl 2 ay 2 gün sonra karar verdi. Karar verilmesinden 2 ay 3 gün sonra gerekçesi yazılabildi ve Resmi Gazetede yayımlandı.

Bireysel başvuru yapılmasından Resmi Gazetede yayımlanması yani kararın uygulama imkanı doğması arasında 7 yıl 4 ay 5 gün geçti.

Anayasa Mahkemesinin 1 Mayıs ile ilgili hak ihlâli kararı 7 ayrı 1 Mayıs geçtikten sonra geldi. Karar eğer uygulanabilirse ancak sekizinci 1 Mayıs’ta işe yarayacak.

Anayasa Mahkemesi bile 7 buçuk yıl sonra karar veriyorsa adil ve hakkaniyetli bir yargılamadan bahsetmek mümkün mü?

Ülkemizde yargılamalar zaten çok uzun… Makul sürede yargılama hakkı için bireysel başvuru son karar mercii olarak Anayasa Mahkemesine yapılıyor.

Anayasa Mahkemesi hak ihlâli kararını 7 buçuk yılda veriyorsa vatandaş hangi kapıyı çalacak?

Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların üçte birinden fazlası makul sürede yargılanma hakkının ihlâline ilişkin…

Anayasa Mahkemesi, artık bu dosyaları da kabul etmiyor, Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonuna başvurun diye…

Somut bir örnek…

Bir öğretmen 10 Haziran 2009 tarihli kararla meslekten çıkarılıyor. 11 Eylül 2019 tarihinde dava açıyor. Uzun yargılamalar sonucunda mahkeme 11 Kasım 2020 tarihinde davanın kabulüne karar veriyor. Gerekçeli kararın yazılması ve tebliği ile 5 Şubat 2021 tarihinde göreve başlayabiliyor.

Bakanlığın itirazları derken Danıştay’ın son kararı ancak 4 Kasım 2022 tarihinde taraflara tebliğ ediliyor.

Öğretmen 11 buçuk yıl sonra görev başlayabiliyor. Karar 13 yıl 2 ay sonra kesinleşiyor.

Makul sürede yargılama hakkı ihlâl edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunuyor.

Anayasa Mahkemesi de başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar veriyor.

Anayasa Mahkemesi 13 buçuk yıl süren yargılamayı yeterli görmemiş ki önce Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonuna başvurun diyor.

Bir öğretmen 25 yılda emekli olabiliyor. Çalışma süresinin yarısında mesleğini yapamadı, maaş alamadı, daha açık ifade ile açlığa mahkûm edildi.

Anayasa Mahkemesi halen daha başvuru yolları tüketilmedi diyor.

Başvuru yolları tükenene kadar ömür tükenecek.

Başvuru yolları tüketilince de Anayasa Mahkemesi 7 yıl 4 ay 5 gün sonra karar veriyor.

Anayasa Mahkemesi bile bu kadar uzun süre sonra karar veriyorsa…

Biz derdimizi kime anlatacağız?

Elimiz kolumuz bağlı ilahi adalet yerini bulsun diye dua etmekle mi yetineceğiz?

***

Paran varsa itibarın da var

Bir gün mekanının müdavimlerinden Şapat Bey geldi. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, “Hayrola Şapat, bir derdin mi var?” dedi.

Şapat Bey, ilk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu.

“Sormayın…” diyerek anlatmaya başladı.

“Benim dört dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım. ‘Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum’ dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar.”

İshak Efendi, “Bu mudur senin bütün derdin?” dedi; “Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim.”

Ertesi gün buluşmuşlar. İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat’a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde “OB” harfleriyle bir de numara varmış. “OB”, Osmanlı Bankası’nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü.

“Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. ‘Anahtarım kayboldu’ diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana ‘Bu ne anahtarı?’ diye sorduğunda, ‘Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu’ diyeceksin.”

Şapat Bey, İshak Efendi’nin bütün dediklerini yapmış. Küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş.

Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, “Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız” demiş.

Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından:

“Sizi ancak böyle adam edebilirdim! Paran varsa, itibarın da vardır.”

***

TEBESSÜM

Eşeğin mertebesi

Nasrettin Hoca bir vakit eşeğini hava alsın diye, zar zor evinin damına çıkarmış.

Aradan bir müddet geçtikten sonra; “Yeter artık, inme vakti geldi” diyerek, eşeği damdan indirmek için yularını çekmiş. Çok uğraşmış, kan ter içinde kalmış ama Nasrettin Hoca, eşeği bir türlü damdan indirememiş.

Çok yorulan Nasrettin Hoca, “Ne halin varsa gör” diyerek, eşeği evin damında bırakıp aşağı inmiş.

Nasrettin Hoca inince, rahatlayan eşek, hoplamış, zıplamış durmuş evin damında.

Eşek öyle çok zıplamış ki, en sonunda toprak olan evin damı delinmiş, aşağıya düşen eşek de ölmüş.

Eşeğin akıbetini ibretle izleyen Nasrettin Hoca, hemen gereken dersi çıkarmış.

“Demek ki, eşeğin mertebesini yükseltirsen hem bulunduğu yere zarar veriyor hem de kendisine!”

***

 GÜNÜN SÖZÜ

Devletin hazinesi adalettir.

Konfüçyüs