“Az sonra değişebilirim” demiş Montaigne. “Değişmeyen tek şey; değişimin kendisidir” demiş Herakleitos.

Bazen su gibiyiz, bazen bir heykeltıraşın elindeki kil gibi. Akarak, şekil değiştirerek yol alıyoruz. Her an, her gün, her yıl başka birine dönüşüyoruz. Dönüşüme sebep olan şeyleri yaşarken, çoğu zaman o şeylerin bizi dönüştürecek bir şey olduğunun farkına bile varamıyoruz. Zihnimiz, düşüncelerimiz, bakış açımız değişiyor. Dün katıksız inandığımız bir düşünceyi, bugün anlamsız bulup sorgulayabiliyoruz. Bizi biz yapan o büyük yapı, küçük renkli taşların sürekli yer değiştirdiği bir mozaik gibi. Gelişim için değişim şart ancak neye dönüştüğümüz ve bu dönüşüme kimin karar verdiği noktası hassas. Gelin bugün, birlikte insan mühendisliği hakkında konuşalım biraz. Sistem, bireye ve topluma şekil veriyor. Sistemin karşısında heykeltıraşın elindeki kil gibiyiz. Heykeltıraş bireyin ve toplumun nasıl olmasını istiyorsa öyle oluyoruz.

İnsan mühendisliği, bireylerin veya toplumların düşüncelerini, davranışlarını ve algılarını bilinçli olarak şekillendirme sürecidir. Bu kavram, hem etik hem de etik dışı bağlamlarda kullanılabilir. Reklamcılık, propaganda, eğitim sistemleri, medya ve kültürel üretim gibi araçlarla insanların dünya görüşleri dönüştürülebilir. Radikal değişimler yerine, mevcut normları yavaş yavaş yeniden şekillendirmek uzun vadede daha etkili olur. İnce ince, hissettirmeden bu değişimi yapmak için, doğal ve kendiliğinden gelişiyormuş izlenimi verilmelidir. Aşırı görünür manipülasyon, direnç oluşturabilir çünkü. Bunun yerine, toplumun iç dinamiklerine uygun küçük değişikliklerle, insanların bu yeni bakış açısını içselleştirmesi ve normalleştirmesi sağlanmalıdır. İnsan mühendisliğinin dünyada gerçekleşmiş örneklerine göz atalım mı?

Stalin yönetimi, kişisel kült yaratmak ve ideolojik kontrol sağlamak için tarih kitaplarını yeniden yazdı, sanatçılara sadece rejimi destekleyen eserler üretme izni verdi ve halkın bağımsız düşünmesini engellemek için sürekli propaganda yaptı.

20.yüzyılın ortalarında sigara şirketleri, tütün kullanımını “özgürlük” ve “modern yaşam tarzı” ile ilişkilendiren reklam kampanyaları yürüttü. Doktorların bile sigara içtiğini gösteren reklamlar hazırlandı. Uzun yıllar boyunca sigaranın zararları gizlenerek toplumun algısı kontrol edildi. Böylelikle sigara endüstrisi manipülasyonunda başarılı oldu, artık milyonlarca sigara bağımlısı var.

Hızlı tüketim ve planlı eskitme hedefiyle büyük şirketler, ürünlerin bilinçli olarak kısa ömürlü üretilmesini teşvik ederek tüketim çılgınlığını artırdı. “Daha yeni, daha iyi” fikri medya ve reklamlarla sürekli vurgulanarak, insanlara eski ürünlerini atıp yenilerini almaları gerektiği hissettirildi.

Cambridge Analytica Skandalı, 87 milyon Facebook kullanıcısının kişisel bilgilerinin Cambridge Analytica Şirketi tarafından, izinsiz bir şekilde alınması ve şirketin bu verileri destek verdiği seçim kampanyaları için kullanması olarak bilinmektedir. 2016 ABD seçimleri sürecinde, sosyal medya platformları aracılığıyla bireylerin psikolojik profilleri oluşturuldu ve özel olarak hedeflenen içeriklerle insanların siyasi görüşleri manipüle edildi. Bu durum, seçimlerin sonucunu etkileyen büyük bir insan mühendisliği örneği oldu. Yani sosyal medyanın malzemeleriyle algılar yönetilmiş oldu.

Algoritmalar, insanları belirli içeriklere yönlendirerek onların dünya görüşlerini daraltıyor. Bu, toplumu farklı kamplara bölen ve birbirine karşı sertleşmesine neden olan bir dinamik yaratırken sosyal medyanın kutuplaştırıcı etkisini ortaya koyuyor.

Orwell’in 1984 Romanındaki “Gerçek Bakanlığı” gerçek olmuştur. Bazı ülkelerde, geçmiş olayların tarih kitaplarında çarpıtılması veya sansürlenmesiyle halkın hafızası değiştirilmiştir. Örneğin, Çin’de Tiananmen Meydanı Katliamı’nın anılması yasaktır ve genç nesiller bu olay hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir.

Bazı filmler ve diziler, tarihi olayları çarpıtarak belirli ideolojileri meşrulaştırma veya düşmanlaştırma amacı taşımıştır. Özellikle savaş filmlerinde belirli bir tarafın kahramanlaştırılması ve diğer tarafın şeytanlaştırılması, bilinçaltı düzeyinde bir algı yönetimidir. Hollywood filmleri bu anlamda tarihi yeniden yazmıştır.

Bu örneklerin ortak noktası toplumun farkında olmadan yönlendirilmesidir. İnsan mühendisliği kötü niyetle kullanıldığında, bireylerin kendi düşüncelerini özgürce oluşturma yetisini zayıflatabilir ve geniş çaplı sosyal manipülasyonlara yol açabilir.

Değişim ve dönüşüm, çoğunlukla, kendi irademizle ortaya koyabildiğimiz bir şey değil artık günümüzde, ne dersiniz?

“Az sonra değişebilirim” sözü Montaigne’in “Denemeler” adlı eserinde geçer. O kısa ve lezzetli kısmı sizinle paylaşmadan gitmeyeyim; “Başkaları insanoğlunu yetiştiredursun, ben onu anlatıyorum ve kendimde, pek fena yetişmiş bir örneğini gösteriyorum. Bu örneğe yeniden biçim vermek elimde olsaydı onu elbet olduğundan çok başka türlü yapardım. Bir defa yapılmış artık. Şunu söyleyeyim ki, kendimi anlatırken söylediklerim değişik ve değişken olmakla beraber hiç gerçeğe aykırı değildir. Dünya durmayan bir salıncaktır: Orada her şey, toprak, Kafkas’ın kayalıkları, Mısır’ın ehramları, hem etrafıyla birlikte, hem de kendi kendine sallanır. Durmanın kendisi bile daha ağır bir salıntıdan başka bir şey değildir. Konumu (kendimi) hep aynı halde bulundurmak elimde değil. Tabii bir sarhoşlukla, salma serpile yürüyüp gidiyor. Onu belli bir noktada, canımın istediği bir ândaki haliyle alıyorum. Duruşu değil, geçişi anlatıyorum: Fakat yaştan yaşa, yahut halkın dediği gibi “yedi yıldan yedi yıla” geçişi değil, günden güne, dakikadan dakikaya geçişi. Hikâyemi saati, saatine yazmam gerekiyor. Az sonra değişebilirim. Yalnız halim değil, amacım da değişebilir. Benim yaptığım, değişen ve birbirine benzemeyen olayları, kararsız ve bazen çelişmeli fikirleri yazıya dökmektir. Acaba benliğim mi değişiyor, yoksa aynı konuları ayrı şartlara ve ayrı bakımlara göre mi ele alıyorum? Her ne hal ise, kendi kendimden ayrıldığım oluyor. Fakat, Demades’in’ dediği gibi, doğrudan hiç ayrılmıyorum. Ruhum bir yerde durabilseydi, kendimi denemekle kalmaz, bir karara varırdım: Ruhum sürekli bir arayış ve oluş içinde. Anlattığım hayat basit ve gösterişsiz; zararı yok. Bütün ahlak felsefesi alelade ve kendi halende bir hayata da girebilir, daha zengin, gösterişli bir hayata da: Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.”