2017 nisan ayında hazırladığım “Yadımıza Düşenler” programının birinde, 20. Ölüm yıldönümü nedeniyle Arif Sami Toker’i anlatmış, arkadaşlarım da bestelediği şarkılardan örnekler sunmuşlardı. Vurguladığım gerçek, değerinin bilinmemiş olmasıydı. 

Size uzun ve dolambaçlı bir soru sorayım: Sevda yolunda ilk kanat çırpanlardan, kalbinde aşkın ilk tınısını duyumsayanlardan olup da, Arif Sami Toker’in şarkılarını dinlerken, gözünün önünden sinema şeridi gibi gerçek ya da platonik sevgiliyi geçirmeyenler var mı? Örneğin ben şu şarkısını dinlerken, gözümün önüne bir resim düşüverir:

 “Aşkımın ilk baharı, ilk heyecanım benim

Sevgilim, iki gözüm, biricik cânım benim

Eşi yok, menendi yok, gönül sultânım benim

Sevgilim, iki gözüm, biricik cânım benim”

Bencileyin pek çoğunuzda, hayal dünyanızda uykusuz sabahlama yolda, içinizden bir şarkıyı geçirerek kendi kendinize eşlik etmişsinizdir:

“Bir Sevda Geldi Başıma

Felek Su Kattı Aşıma

Uyku Girmiyor Gözüme Âh

Unuttun Beni Zâlim

*

Gülüşün İnce, Kıvrak, Şensin

Bir Selâm Vermeden Geçersin

Bilsen Beni Ne Çok Üzersin

Seviyorum Seni Zâlim”

Yalnız hayali sevgili değil, hayatın kendisi kimine zalimdi. Yoksul bir aileden gelen Arif Sami Toker, Ankara, İstanbul ve İzmir Radyolarında çalışırken, gerek maddî gerekse idarî sorunlar nedeniyle sık sık Anadolu turnelerine çıkmak zorunda kalmıştı. Turneler konusunda da bir rekora sahipti. Ben 1960 yılında çocuklara modern çiftçilik eğitimi verilen Kayseri Şeker Fabrikası’nda konser afişinde ilk kez ismini görmüştüm.

1926 yılında Gelibolu’da doğdu.  Çocukluğu ve gençliği İstanbul’da geçti.  Ticaret Lisesi yerine Konservatuvarı tercih ettiği için öğrenimi yarım kaldı. Askerliği Fakat bando kısmına geçtiği için, burada Batı müziği enstrümanlarını tanıma fırsatı buldu.

Merkez Bankası'nda çalışırken Emin Ongan tarafından keşfedildi. Kendisine ders vermeyi kabul etti. Gençte kısa zamanda önemli gelişmeler oldu.  O sıralarda büyük bestekâr Hafız Sadettin Kaynak ve Kemal Batanay’ı tanıdı, öğrencesi oldu..

Ayrıca Kadıköy’de Udi Vahit Bey ve Doktor Suphi Ezgi beylerin meclislerine katıldı.  Yine o yıllarda Lemi Atlı Bey’le tanıştı.

İlk defa 1952 yılında Bursa sinemalarında konserler vermişti.   Turnelerde Türkiye’yi köylerine kadar dolaştı.  Ancak bu turneler ona maddi kazanç temin etmedi.

1950 yılında İstanbul Radyosu’nda açılan sınavı kazanmıştı ama ona amatör sanatçılar kadrosu vermişlerdi. Kırgındı.  1954’de İzmir radyosuna müzik şefi olarak atandı. Dört yıl İzmir ve Egenin bütün yörelerinde çalışmalarını sürdürdü. Rakım Erkutlu’dan sonra İzmir Türk Müziği Derneğinin Başkanlığını üstlendi.

1961 yılında Ankara Radyosu’nda müzik şefi olan Muzaffer İlker’in emekliye ayrılmasından sonra  bu göreve tayin edildi. Ama kadrosunu amatör sanatçı olarak bırakmışlardı.  Komik bir durumdu.  Bu Kendisine teklif edilen sözleşmeli çalışmayı kabul etmekten başka çaresi yoktu. Birileri sürekli önüne taş koyuyordu. Bilinmeyen nedenlerle dışarda çalışmasına engel olundu.  Geçim sıkıntısı çekiyordu. İstifa etti. Yeniden turnelere başladı.

Kırgınlığından radyoya uğramıyordu ama içinde radyo aşkı bitmiyordu. 1994 yılında hastalandı.  Çeşitli hastanelerde tedavi gördü.  Yüzü geçkin şarkısını bizlere bırakarak son yıllarını geçirdiği Balıklı Rum Hastanesinde, 27 Nisan 1997 tarihinde hayata veda etti. 29 Nisan 1997’de Bakırköy Zuhurat Baba Camiinde öğle namazını müteakip Yedikule Kozlu mezarlığında toprağa verildi.

Bir şarkısını hatırladım:

Son Gül Dağıldı Son Kuş Uçup Gitti Şimdi Yaz

Yol Yol Sürüklenen Sarı Yaprak Sesindedir

Eşsiz Güzelliğiyle Hayalimde Hep Boğaz

Gönlüm Yaz Ortasında Bebek Bahçesindedir

Türk musikisini dünya çapına yükseltecek gençlerin devlet destekli ve teknik hocalar elinde yetişmesini isterdi.   Türk ve batı musikisini bilen kültürlü, gerçek sanatçıların özlemi içindeydi.

Arif Sami Toker’i saygı ve rahmetle anıyoruz.