Milli Mücadele yıllarının bütün ıstırabını, çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde yaşamış olan Orhan Şaik Gökyay, edebiyat dünyasına ilk adımını şiirle attı. O, eline her kalem ve kağıt geçtikçe hemen bir şiir yazan binlerce şiirin şairi değildi. Az ve öz yazan, şiirleri en çok ezberlenendi. Önce aruz vezni ile başladığı şiire; daha sonra, halkın dili ve söyleyişini kullanarak aşık ve tekke tarzları ile koçaklama havasını birleştirdi, yeni ve ileri bir şiir anlayışına ulaştı. Ömrünün sonuna kadar bu tarzı sürdürdü.
İstiklâl Savaşı yıllarında pek çok kimse Ankara’ya İnebolu üzerinden ulaşıyor ve Kastamonu’ya da uğruyorlardı. Bunlardan birisi de Mehmet Akif Ersoy’du. Orhan Şaik Gökyay, Mehmet Akif Ersoy’u Kastamonu’da görmek imkanı bulmuş, o zamana kadar yazdığı şiirleri göstermiş ve beğenisini kazanmıştı. İlk şiiri “Annemin Mezarında” adını taşıyordu ve kardeşi Kenan’a ithaf ettiği bu şiir, 1922 yılında Kastamonu’da çıkan Açıksöz Gazetesi'nde yayımlanmıştı.
Orhan Şaik Gökyay’ın 61 şiiri biliniyor. Bunlardan 21’i aruz, 29’u hece vezniyle yazılmış. Diğer 11 şiiri serbest olarak kaleme alınmış. Üç şiirini “Nalan”, “Birisi” ve “Meserret” takma adlarıyla yazmış, Nalan ve Meserret adıyla yazdığı şiirleri kendine ithaf etmiş. On şiirinde “Gökyay”, bir şiirinde “Şaik”, iki şiirin de de “Meçhul” mahlasını kullanmış. Diğerlerinde bir mahlas bulunmamakta.
Orhan Şaik'in Balıkesir'de bulunduğu 1924-26 yıllan arasında Çağlayan adında 15 günlük bir dergi çıkarılmıştı. Çağlayan'da Mehmet Akif, Tokadizade Şekip ve Hasan Basri Çantay gibi devrin önemli şair ve yazarlarının de eserleri yayınlanmıştı.
İzmir’in işgaline çok üzülmüştü. “İzmir Yolunda” şiiri “ Akşam kızıl ufuklara vurmuştu bir hayal” mısrası ile başlıyor ve şöyle bitiyordu:
“Baktım ufuklarımda o bâkir hayâline
Çıktım sabaha ağlayarak işte, hâline!
Bittim ben âh bitmedi hâlâ tahassürün;
Rüyamda bâri bir gececik İzmir’im görün!
“İzmir Yolunda” şiirini de şair İzmir’i bir genç kız güzelliğiyle imgeleştirmişti.
İkinci şiiri İzmir'in Rüyası’nı lisedeki edebiyat öğretmeni olan Vasıf Beyefendi'ye ithaf edilmişti. Bu şiirlerin yazıldığı yıl 1922 ve Orhan Şaik 20 yaşında bir delikanlıydı.
Orhan Şaik Gökyay’ın şiirlerinde en çok Vatan, Tabiat, Kahramanlık, Yalnızlık konuları işlemiş.
“Bre koç yiğitler bre kocalar
Bir destan söyleyim, divan kurulsun!..
Böylesi destanı almaz heceler
Meydan sazlarına, meydan verilsin!..”
diye başlayan “Çağrı” şiirinde karşımızda sanki bir Köroğlu vardı:
“…..
Sıyrılsın kılıçlar yıllık pasından
Şılasın sancaklar gün ortasından
Vazgeçsin gönüller sonsuz yasından
Onun gönlündeki eyyam sürülsün
Ben de bozup bahtım ile ahdımı
Kırk yıl gerilere sürdüm atımı
Ölümle aramız bir ok atımı
Asılın yaylara bahtım dirilsin
Dolular içüp de hasret tasından
Esrümüş yatarken devran kösünden
Gökyay’ım uyanıp şenlik sesinden
Korkulu düşlerin hayra yorulsun
Orhan Şaik Gökyay’ın aşk ve tabiat şiirlerinde bir Karacaoğlan edasını yakalamak mümkün. Güngör Önder’in Uşşak makamında bestelediği şiiri bunlardan biri:
Beni koyup giden cefacı dilber,
Koyduğun yerlerde duramıyorum;
Beni de alsaydın n 'olur beraber,
Derdimi kimseye veremiyorum.
Bütün bunlar bir yana, Orhan Şaik Gökyay’ın asıl duygusal ve gür sesinin zirvesi, “Bu Vatan Kimin?”dir.
Yıl 1937 Orhan Şaik Gökyay Bursa'da. Evlerinin yakınında bir resmî daire var. Rüzgarsız bir gün. Direkte unutulan bayrak kendini bırakmış. İstiklal savaşında yetişmiş Şaire bu görüntü dokunur. Hemen oracıkta şiirin ilk mısraları doğmaya başlar.
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
........
Bu şiirle Orhan Şaik’i tanımayan, bu şiirle duygulanmayan, heyecanlanmayan Türk evladının olmadığına kuşkum yok.
Yarın Orhan Şaik Gökyay’ın Milliyetçi yönüne gireceğim.