Eskiden Anneler Günü çiçekçilerin bayramıydı. Hayat pahalılığı altında bilmem bu yıl da öyle olacak mı? Ama, annelerimize sevgimizi anlatan şiirler, yazılar paylaşılacağından, medyada programlar, yazılar yayınlanacağından kukum yok. Hep söyleriz ya..,  Her gün annelerin günü değil mi?  “Anne, hayatta olsun olmasın, her zaman anne…

Anneler günü ilân edilmeden önce de Türk gelenek göreneklerinde ayrım yapılmadan anne ve baba sevgisi, Tanrı sevgisinin ardından, sevgilerin en kutsalı. Varsın öyle olmaya devam etsin. Ama bir bütün gündemlerin zirvesinde olmasının ne zararı var?

Boşuna mı söylemiş atalarımız, “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diye. Analarımızın, babalarımızın bizleri büyütmek için katlandıkları zorlukları, karşılıksız sevgilerini, acımızı acı, sevincimizi sevinç bilişlerini düşününce, onların değerini anlarız.

Anne sevgisi, inanç dünyamızın da bizlere verdiği en güzel görevdir. Hazret’i Muhammed, anne ve babaya saygılı, sevgili olmayı öğütlemiş:

“Allah’ın rızası ana ve babayı memnun ve razı etmekle kazanılır.”

“Cennet anaların ayakları altındadır.”

“Hiç şüphe yok ki üç kimsenin duası kabul olunur. Bunlar babanın çocuklarına duası, misafirin duası ve mazlumun duasıdır.”

Kutsal Kitabımızda, anne ve baba sevgisini, saygısını emreden sureler ve ayetler var. Bunlardan biri olan El-İsra Suresi şöyle açıklanabilir:

“... Ana ve babaya iyi davran. Eğer onlar sana göre ihtiyarlamışsa, onlara “of” bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel sözler söyle. Onlara acıyarak, alçak gönüllülük kanadını ger. Tanrım, onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse, sen de kendilerini öylece esirge, de!”

İslamlık öncesi de Devlet Baba, Devlet Ana, göreneği vardır ki, bunlar ana-baba sevgisin yansımasıdır. Türk devletinin sosyal görevi, ulusunun babası olmaktır. Çobanın sürüsünü, canlıların yavrularını, anne-babanın çocuklarını korumak, yaşatmak için gösterdiği çaba, Devlet başkanlarının da görevidir.

Göktürk anıtını hatırlayınız. Ulusunun babası sayılan Türk kağanı ulusu doysun diye, giyinsin diye, aşsız ve perişan kalmasın diye gece uyumuyor, gündüz oturmuyor, savaşıyor, ölüm kalım uğraşı veriyor.

Bazı araştırmacılar, “Anneler Günü”nün kökenini çok eskilere, Sümerlere kadar dayandırıyorlar. 

Matriyarkal (anaerkil) düzenin var olduğu, ilkçağlardan bu yana İştar, Kybele, Rhea  gibi  adlarla analık, doğurganlık niteliğiyle ön plana çıkmış. Doğanın uyandığı bahar mevsimi ile özdeşleşmiş.

Anneler günüyle ilgili ilk resmi kutlama önerisi, Amerika'da 1872 yılında Julia Ward Howe tarafından barışa adanan bir gün olarak tasarlanmış. Boston'da bir yürüyüşle kutlanmış.

1907 yılında Philadelphia'da Ana Jarvis, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci pazarının Anneler Günü olarak kutlanması için bir kampanya başlatmış.

Bir yıl sonra Philadelphia'da kutlanan Anneler Günü, Ana Jarvis'in izleyenleri tarafından bakanlara, iş adamlarına ve politikacılara ulaştırılarak uluslararası olarak kutlanmaya başlanmış.

Evet bugün anneler günü. Haziranda babalar gününü kutlayacağız. Anne, sevgisini anlatan ve gelenek göreneklerimizde yaşayan pek çok atasözünü, fıkrayı, maniyi, türküyü, halk şiirini sıralamamız mümkün.

Güzel bir halk deyimi var. “Ana ile kız, helva ile koz” derler. Cevize eskiden “koz” denilirdi. Beykoz’un adı da buradan geliyor. Bu deyimin güzelliği nerede, diyeceksiniz.

Anlatayım. Ceviz nasıl helvanın tadını bütünlerse, anne ile kız da aileyi bütünleyen iki varlıktır. Güzelliğin temel ilkesi uygunluktur. Onun için anasına bakıp kızını, kızına bakıp anasını değerlendirmek gelenektendir. Göreneklerimiz ise, “Kız anadan öğrenir biçki biçmeyi, oğlan babadan öğrenir sofra açmayı” atasözümüzü doğurmuştur.

Yarınki yazımda Anne ve babalarımızın değerini anlatmayı sürdüreceğim.