Lefkoşa’da gezilecek yerler

Girne Kapısı

Barbarlık Müzesi’nden çıktık ve yürüyerek, Lefkoşa sokaklarını hissederek tarihi bölgeye doğru yürüdük. Girne Kapısı ile birlikte Lefkoşa’nın tarihi yerlerine giriş yapmış sayılıyorsunuz. Gezilecek yerlerin çoğu da zaten bu tarihi bölgede. Gezmesi oldukça keyifli ve kolay. Bu arada Girne demişken bu kapı Girne’de değil Lefkoşa’da tekrar belirteyim. Kafa karışıklığı olmasın.

Girne Kapısı, Eski Lefkoşa’yı çevreleyen ve şehre kuzeyden girişi sağlayan Venedik surlarının üç kapısından birisiymiş. Lefkoşa yaklaşık 1000 yıldan beri surlarla çevrili bir şehirmiş ve Girne Kapısı da şehrin ana giriş noktalarından birisiymiş. Girne Kapısı, Venedikliler tarafından 1562 yılında inşa edilmiş. İtalyan yerel valisi mühendis Francesco Barbaro’nın adıyla bir süre “Porta del Provveditore” olarak adlandırılmış.

Girne Kapısı tarafında bulunan kubbeli oda, 1821 yılında Osmanlılar tarafından restorasyon çalışmaları sırasında eklenmiş. Kuzeye bakan duvardaki kitabede Kuran’dan ayetler yer alırken güneye bakan duvarda Sultan II. Mahmut’un tuğrası olan mermer bir levha yer alıyor.

Şu anda kapının çevresinden gidiş dönüş yol geçiyor ve bu yollar İngilizler tarafından 1931 yılında yapılmış. Aktif olarak kullanılan bu yol buraya yakışmamış ama yol işte. Bina şu anda turizm enformasyon olarak hizmet veriyor. Buradan Kıbrıs hakkında döküman temin edebilirsiniz.

Mevlevi Tekke Müzesi

Girne Kapısı’ndan hemen sonraki durağımız Mevlevi Tekke Müzesi oldu. Bu iki yer arasındaki mesafe çok yakın. Lefkoşa’da Mevlevihane olması bizi hem şaşırttı hem de içindeki ambiyans bizi oldukça etkiledi.

Bugünkü mevlevihanenin, 1593 yılında inşa edilen Arabahmed Paşa ve Ferhat Paşa Tekkeleri olarak bilinen tekkelerin devamı olduğu düşünülüyor. Mevcut tekke, 17. yüzyılın başlarında Emine Sultan Hatun’un bağışladığı arazi üzerine inşa edilmiş. Mevlevihane içine girdiğinizde sizi mezar başlıkları karşılıyor ve bilet alarak Mevlevihane’nin içine giriyorsunuz.

Bildiğiniz üzere Mevlevilik, 13. yüzyılda Konya’da Mevlana olarak bilinen İslami mutasavvıf şair Celaleddin Rumi tarafından kurulmuş. Türkiye’de tekkeler 1925’te bir kararname ile kapatılınca buradaki tekke de kapatılmış. Mevlevihane daha sonra 1963 yılında ‘Kıbrıs Türk Etnografya Müzesi‘ olarak yeniden açılmış. Kapsamlı bir onarımdan sonra, Mevlana’nın vefatının yıl dönümünde burası Mevlana Müzesi’ne dönüştürülmüş.

Mevlevihane’de sema gösterisinin icra edildiği bir mihrap ve müzisyenlerin icra ettiği ahşap bir balkon bulunuyor. Ayrıca bizi oldukça etkileyen kısım olan 16 Mevlevi şeyhinin türbelerinin bulunduğu odayı muhakkak görmelisiniz.

Not: Mevlevi Tekke Müzesi’nin hemen yanı başında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı yardımcısı olan Dr. Fazıl Küçük Müzesi de bulunuyor. Biz gittiğimizde burası kapalıydı. Çalıştıracak devlet personeli olmadığından kalıcı olarak kapatmışlar! Eğer açıksa dilerseniz ziyaret edebilirsiniz.

Venedik Sütunu

Mevlevi Müzesi’nden sonra Lefkoşa’nın güzel sokaklarında yürüyerek Venedik Sütunu’nun bulunduğu meydana geldik. Sütunun etrafındaki kafelerde takılan insanlar, uçuşan güvercinler meydana oldukça sıcak bir hava katıyor.

Venedik Sütunu, Sarayönü olarak bilinen Atatürk Meydanı’nın merkezinde bulunuyor. 1550 yılında, Venedik Dönemi’nde, Salamis Harabelerinden getirilen siyah granit bir sütun, o zamanlar Sarayönü Camii’nin bulunduğu yerde bulunan Karmelit Kilisesi’nin önüne dikilmiş. Venedik otoritesinin bir simgesi olarak dikilen sütunun üzerinde Venediklilerin simgesi olan Aziz Mark Aslanı bulunuyor. Sütun, Osmanlı Dönemi’nde zarar görmüş ve 1915 yılında İngilizler tarafından yeniden dikilmiş.

Sütun yaklaşık altı metre yüksekliğinde ve çevresinde Venedik soylu ailelerinin altı arması bulunuyor; ancak bunlardan biri kayıp. Osmanlı döneminde Sarayönü Meydanı askeri törenler ve askeri karargâh olarak sıklıkla kullanılıyormuş. Meydanın adı Mart 1943’te ‘Atatürk Meydanı‘ ismini almış. Buradaki kafelerde oturup bir şeyler içmeyi unutmayın.

 Devamı haftaya…