Asgari ücret 2025 yılı için net 22.104₺ olarak belirlendi. “Yahu bu iki ay önce oldu şimdi ne alaka” demeyin çünkü ilk zamlı maaşlar çalışanların hesaplarına Şubat ayının ilk yarısında geçti.
Bu zaman aralığında Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu 31 Ocak 2025 tarihinde, Birleşik Kamu İş Konfederasyonu ise 27 Şubat 2025 tarihinde çalışmalarını tamamlayarak Açlık Sınırı ve Yoksulluk Sınırı tespitlerini açıkladı. Gelin birlikte üzülelim.
Her ücretlinin gayet iyi bildiği gibi, asgari ücret sadece asgari ücretle çalışanları ilgilendirmez. Ülkemizde çalışanların %40’ından fazlası asgari ücretle çalışıyor ancak %70’inden fazlası da asgari ücret ile asgari ücretin %50 üzerinde bir ücret aralığında sıkışmış durumda. Bu nedenle asgari ücret artış oranı bir kıstas olarak kabul görüyor ve asgari ücretle çalışmayanlar için de bir gösterge niteliği taşıyor. Sonuçta istisnalar dışında hiçbir çalışan, asgari ücret artışının üzerinde bir ücret artışı almıyor.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun 31 Ocak 2025 tarihinde açıkladığı verilere göre ülkemizde açlık sınırı yani dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı 22.131₺, yoksulluk sınırı yani gıda ile birlikte diğer tüm temel harcamalar için haneye girmesi gereken toplam tutar 72.088₺. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 28.756₺.
Birleşik Kamu İş Konfederasyonunun 27 Şubat 2025 tarihinde açıkladığı verilere göre ülkemizde açlık sınırı yani dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması tutarı 24.210₺, yoksulluk sınırı yani gıda ile birlikte diğer tüm temel harcamalar için haneye girmesi gereken toplam tutar 75.342₺.
Sıklıkla duyarsınız, “ekonominin bedeli yine ücretlinin ve emeklinin sırtına yüklendi” diye… İşte bu söylemde anlatılmak istenen şey tam olarak budur. Ücretler artarsa enflasyona sebep olur düşüncesiyle (ki teknik olarak kısmen doğrudur) ücretler tutulur, ülkenin %20’lik orta üst gelir grubu dışında kalan yarısı açlık sınırının, diğer yarısı ise yoksulluk sınırının altında bir yaşam sürmeye çalışır. Buna alım gücünün düşmesi veya yoksullaşma gibi isimler takılır. Birileri gittikçe fakirleştiğini, ücretinin temel ihtiyaçları karşılamaya dahi yetmediğini, açlık veya yoksulluk endekslerinde bulunmasa da günümüzün insani yaşam gereksinimlerini karşılamanın (telefonu değiştirmenin, çocuğu spora göndermenin veya özel ders aldırmanın, kısa bir tatil yapmanın vb.) artık hayal olduğunu iddia eder… Kiraları ödeyemediklerini, ev sahibi ile mahkemelik olduklarını, kredi kartlarını asgari ödemelerle çevirebildiklerini söyler… İnsanca yaşayamadıklarını, borç içinde yüzdüklerini, artık neyi neyle telafi edeceklerini bilemediklerini yani çaresizliklerini dile getirir…
Bütün bunlar henüz ilk zamlı maaşı aldığımız ay oluyor ve önümüzde 11 ay daha var. Yöneticilerimizin bu konuda bir şey yapmayı düşünmedikleri ise aşikâr. Bu empati yoksunluğu veya görmezden gelme ne kadar sürer bilemiyorum ama bu durum aklıma Süleyman Demirel’in söylediği o meşhur sözü getiriyor. “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur.”