Derler ki, “kıymetli armağanların kutusu küçük olur.” Buğday tanesi gibi; dünyaya sessizce sunulmuş, alçakgönüllü ama hayati bir armağan. Kendini saran minicik kılıfın içinde, değerini haykırmadan taşır özünü.

Bir bitkiye “bilgelik” sıfatı verilecek olsa, buğdayı seçerdim ben.

Buğday hem toprağın hem insanın hikâyesini taşır. O, yalnızca bir besin değil, kültür ve hafızadır. Sade, derin, gösterişsiz ve dönüştürücü... Topraktan doğar, emekle yoğrulur, paylaşmayla anlam bulur. Varlığı, yaşama eştir. Medeniyetin yükünü sırtlamış bir yol arkadaşına benzer. İnsanın doğayla, toprakla ve birbiriyle kurduğu bağın en eski, en kadim simgesidir.

Huyu güzeldir, yetiştiği coğrafyanın iklimine uyum sağlar. Dayanıklıdır, sabırlıdır, sert kayalarda bile kök salar, susuzluğa direnir. Herkes nasiplenebilsin diye miniktir buğday tanesi, karıncalar yuvasına taşıyabilsin diye, kuşlar, tavuklar tık tık toplayabilsin diye… Sapıyla samanıyla, küçükbaşa büyükbaşa, herkese ulaştırır kendini. Kendi küçük marifeti büyüktür.

Tabiatın süsüdür. Ekinler karların erimesiyle yeşerir, nisan yağmurlarıyla boy verir. Başaklar toprağın dili olur, önce yeşil, sonra sarı bir deniz misali dalgalanır. Rüzgârla dans ederken olgunlaşır. Başak verdiğinde gönence dönüşür. Biçildiğinde tatlı bir zafer yorgunluğu yaşatır.

“Buğday ile koyun, gerisi oyun” diyen atasözümüz, onun çiftçi için ne denli hayati olduğunu gösterir.
Anadolu’da gelinlerin başından buğday dökülür. Bu gelenek, eve bereket ve bolluk getirmesi dileğini ifade eder.

Olgun bir başak, tanelerin ağırlığıyla eğilir, tıpkı bilge bir insan gibi. Dolu ama mütevazıdır. Boş olan dimdik durur. Gerçek bilgi, eğilmeyi bilir. Tıpkı Sokrates’in “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir,” dediği gibi.

Buğday, sadece büyümesiyle değil, ölümüyle de bilgedir. Tohum, toprağa düşerken çürümeyi göze alır. Yok olur, filiz verir, başağa döner. Sonra biçilir, ezilir, un olur, hamur olur, yoğrulur, dönüşür. Ekmek olur, paylaşılır. Kendi olmaktan geçer, başkasının varlığına karışır.

Kimi dini söylencelerde de insanın atası Adem’e yasaklanan meyvenin buğday olduğu anlatılır. Trajik yeryüzü sürgününün başlama sebebi bu anlatılarda; buğdaydır. Üstelik, dünya sürgününe çıkan Adem’e, buğdayın yeryüzünde nasıl yetiştirileceği de öğretilmiştir.

Buğday başaklarının ilk Harran’da yeryüzüyle ilk buluştuğu söylenir. Başlangıçta her başağında deve dişi büyüklüğünde yüzlerce tane varken, zamanla azalıp küçülmüştür. Ne zaman ki insanlar doyumsuz olmuş, buğday da yetmez olmuştur. Binlerce yıl boyunca bereketin simgesi olan buğday çoğaldığında bolluk, azaldığında kıtlık anlamına gelmiştir.

Habil ve Kabil arasındaki anlaşmazlığın bir tarafında yine buğday vardır. Kabil, yetiştirdiği buğday başaklarından bir tutam sunar Tanrı’ya; Habil ise koyunlarından birini. Armağanı kabul edilmeyen Kabil, öfkeyle yeryüzünde ilk cinayeti işler.

Yine kutsal metinlere göre Firavun’un rüyasını yorumlayan Yusuf Peygamber, yedi bolluk yılı sürecince Mısır’ın mahsulünü depolar ve halkın yedi kıtlık yılını atlatmasını sağlar. İncil’de buğdayın toprağa düşmeden yeşermeyeceği üzerinden, insanın dönüşüm yolculuğu anlatılır. Tevrat’taki dualarda “bol buğday başaklarının dalgalanması” temennisi dile getirilir. Kur’an, mallarını Allah yolunda harcayanları her bir başağında yüz buğday tanesi olan, yedi ayrı başağa tohumluk eden bir tek taneye benzetir. Semavi inançların hepsinde buğday temel motiflerden biri olmuştur.

Dini gelenekler buğdayı Tanrı’nın en kutsal ikramı kabul edip saygı duymayı buyurur. Bizde ekmek yere düşse öpülür, başa konur. Bir tuzun, bir de ekmeğin hatırı güdülür ki bu en temel ihtiyaçların karşılanmasına duyulan vefadır.

İnsanın yerleşik hayata geçişi buğdayla başlar. Eken bekler, bekleyen yerleşir; köyler, şehirler kurulur. Artan ürün takası başlatır; ticaret, hesabı; hesap ise yazıyı doğurur. Böylece insan yalnızca buğdayı ekmez, buğdaydan kültürler de biçer.

Toprakla buluşan buğday tanesi ‘daha çok’ olabilmek için feda eder kendini. Direnci, alçakgönüllülüğü, kalıcılığın dönüşmekle mümkün olacağını öğretir. Kendini un ufak etmeyi göze alamayan, ne kendini doyurabilir, ne de başkasını…

Bilgedir buğday tanesi…