Ahmet Kemal imzalı şiirde: “Osman Gazi ki / Ertuğrul Gazi oğlu / Süleyman Şah torunu / Han oğlu handır / Oğulların yaşça en küçüğü / Akılca en büyüğü / Namlı şanlı bir alp idi / Yiğit mi yiğit bir kişi / Orta boylu / Geniş göğüslü / Yuvarlak yüzlü / Devrinde Şeyh Edebali gibi / Nur yüzlü bir evliya vardı / Şanslıydı Osman Gazi….” Osmanlı tarihi beyanında böyle denilir.

Takvim yapraklarında Osman Gazi’nin 1258’de Söğüt’te doğduğu bilgisi var. 1 Ağustos 1326’da vefat ettiği rivayet edilmekte.

Osmanlı padişahlarının hepsinin küçümsenmeyecek ölçüde şair olduklarını biliriz. Osman Gazi de şiir yazmış mıdır, diye arandım. Bulmam zor olmadı: Osman Gazi şiirinde şöyle diyor:

“…….

Eski Yenişehri barı

İnegöl'e dek hep varı

Kırıp geçürdük küffârı

Bursa'yı da yık tekrar yap

Kurt olup gel gir sürüye

Aslan ol bakma geriye

Çâr edip hay de çeriye

Dil geçidini hisâr yap

……

Osman Ertuğrul oğlusun

Oguz Karahan neslisin

Hakkın bir kemter kulusun

İstanbul'u al gülzâr yap!”

İstanbul'u al, gül bahçesine çevir...'' derken iki yüz yıl sonrasının hedefini çizivermiş.

Osman Gazi’nin asıl adı Otman’dı. Yabancı kaynaklarda Osmanlılar’a “Otmanlılar” denmesi bundan. “Ot” kelimesi eski Türkçe’de “ateş”, “man” da “adam” demekti. Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandı.

Osman Gazi, babasıyla savaşlarda bulundu. Cesur ve yiğit bir delikanlıydı. Uzuna yakın boylu, geniş omuzlu, uzun kollu, yuvarlak yüzlü, siyah çatık kaşlı, elâ gözlü, koç burunlu ve değirmi sakallıydı. İyi bir asker olmakla beraber edebiyata da meraklıydı.

Osman Gazi’nin ilk eşi, bir Türkmen önderlerinden olan Ömer Bey’in kızı Malhatun’du. Malhatun, Orhan Bey’in de annesiydi.

Öte yandan Şeyh Edebali’nin Balahun adında güzel mi güzel bir kızı vardı. Babasının sağlığında sıkça gittiği Şeyh’in evinde, Bu kızı görmüş ve âşık olmuştu. Osman Gazi Balahun’u istediyse de Şeyh, kızını bir beyzadeye veremeyeceğini söylemişti.

Rivayet edilir ki, Osman Bey bir gece rüyasında, Şeyh Edebali’nin yanında yatıyordu. Bu esnada Edebali’nin koynundan bir ay doğdu. Bedir haline gelince, gökten inip Osman’ın koynuna girdi. Bunun üzerine Osman’ın göbeğinden bir ağaç çıkarak yükseldi. Büyüdükçe yeşillendi. Dallarının gölgesi ile bütün dağları örtüyordu. Ağacın yanında dört sıra halinde dağlar gördü ki, bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkan Dağlarıydı. Ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna nehirleri çıkıyordu. ....... Dağların tepeleri ormanlarla örtülüydü. Vadilerde şehirler vardı. Bunların hepsinin altın kubbelerinde birer ay yükseliyor, sayısız minarelerinden müezzinler ezan okuyordu. Ağacın yaprakları kılıç kını gibi uzanmaya başladı. Derken bir rüzgâr çıkıp, ağaçların yapraklarını, İstanbul şehrine doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde, iki firuze ile zümrüt arasına oturtulmuş bir elmas gibi parlıyordu. Böylece bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülkenin teşkil ettiği yüzüğün kıymetli taşını meydana getiriyordu. Osman bu yüzüğü parmağına takarken uyandı.

Bu rüyasını gidip Şeyh Edebalı’ya anlattı. Şeyh gülerek:

Osman, padişahlık sana ve senin nesline kutlu olsun. Kızım Balahun da senin helalin olsun. Hemen nikâh edelim,” dedi. Verdiği nasihati hepiniz biliyorsunuz. Burada tekrarlamayayım. Osman Gazi’nin çoğunuzun bilmediği bir özelliğini yazayım:

Osman Gazi, 19 yıl beylik, 27 yıl da padişahlık etti. Öldüğü zaman terekesinden altın, gümüş gibi kıymetli eşyalar çıkmadı. Denizli bezinden sarıklık bez, bir at zırhı, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme, Alaşehir dokuması kırmızı renkli sancaklar, bir de iki uçlu kılıç, bir tirkeş, tahta bir taht, bir mızrak, birkaç at, üç sürü de koyun çıktı. Osman Gazi, devlet hazinesinden maaş almazdı. Koyunlarıyla geçinirdi..

Gelelim bir başka konuya: Balahun ile Malhun hatunlar aynı kişiler mi, ayrı eşler mi? Ne yazık ki yabancı yazarlar bizim padişahlarımızın eşleri hakkında romanlar yazıyor, biz de onlardan okuyup kabul ediyoruz.