Gurbet ellere düşüş yalnız bir sevgiliye kavuşmak için değil, zorunlu göçler için de olur ki, bunun duygu aktarımı da ağıtlarda vücut bulur:
Gurbet’e düşenler, ana şefkatini özlerler, analarının armalarından göz yaşı döküyor olmasını bilmek bile teselli verir, onların sıcaklığını hissederler.
Âşık Sülük Hüseyin, 1800’lü yıllarda bütün yön ve ortamlarda Anadolu insanının dramını söylediği destanlarda dile ve tele getirmişti. Yemen destanlarının birinde şöyle diyordu:
“……
Yemen’de de kara haber geliyor
Nice koç yiğitler telef oluyor
Hâin Arap arkamızdan vuruyor
Türk uşağının kanı akar Yemen’e
Analar bacılar ağlar kime ne
…..”
Türküler içinde anaları imdada çağıran “anam” diye feryat etmeyen uzun hava çoklukta bulunuyor:
Anam yok ki gelip göz yaşın döke
Bacım yok ki yaslı boynunu büke
Kardaşım yok mezerime daş dike
Bir çalıdır mezar daşı garibin (ey)
Bir çok uzun havanın bağlantılarında anaya övgü ve onların gözyaşından teselli arayış vardır:
“Söyleyin anama anam ağlasın
Babamın oğlu var beni neylesin
Anamdan gayrısı yalan ağlasın”
Annelik üzerine türlü darbımeseller var. Bazıları fıkra niteliği de taşır: Kendine acındıranların çoğunun iyi niyetli olmadığını, acındırmayı bir istismar aracı olarak kullandıklarını anlatmak için bir darbımesel anlatılır: Kadının birinin sekiz çocuğu varmış. Birer yumurta haşlayarak, her birinin eline vermiş. Kendisine kalmadığını söyleyerek onlardan yarımşar yumurta istemiş. "Ananız dert yesin, yarımşardan dört yesin" demiş.
Akıl akıldan üstündür derler. İnsan isterse, her probleme bir çözüm üretebileceğini şaka yollu anlatmak için bu “Dudu benden akıllı” deyimi söylenir. Şu öyküye bağlarlar: Dudu adlı bir köylü kızı ile annesi birlikte yaşar, çorap örerek kıt kanaat geçimlerini sağlarlarmış. Günün birinde Dudu’ya dünür gelmiş. Annesi reddetmiş, fakir olduklarını, kızını evlendiremeyeceğini söylemiş. Dudu evlenmek istediği için atılmış: “Anne bir çuval çorabımız var. Onu satar, beni evlendirirsin.” demiş.
Ülkemizde yemin, daha çok Allah, Kur’an, peygamber, namus, bayrak, ana-baba, evlat, silah vb. kavramlar üzerine yapılmakta. Yemin ile ilgili bir atasözümüz “Zehir içen bir ölür, yemin eden bin ölür” şeklinde. Folklor edebiyatımızdaki alkış ve kargışların en etkilileri analar babalar üzerine söylenenlerdir. Yiğitlerimize bile “Seni doğuran ana binler yaşasın,” duası edilir.
Birkaç kargış örneği görelim:
“Anan baban başın ucunda meleye.”
“Analık elinde kalasın.”
“Analık hakkım helâl olmasın.”
“Akşam arada kaldı, / Fitil yarada kaldı, / Annem diyor ki acep, / Bilâl’im nerde kaldı?”
“Bahçelerde nar kanar, / Üstüne kuşlar konar, / Oğlum gelecek diye, / Annem yollara bakar.”
“Kuş kafese girmiyor / Buna aklım ermiyor / Hiç boşuna ah çekme / Annem beni vermiyor “
Folklor edebiyatımızın önemli unsularından biri ninnilerdir. Ninnilerin iki başrol oyuncusu var. Biri bebek, diğeri analar. İkinci derecede anneanneler, babaanneler, nineler, ebeler gelir. O anneler ki, yavrularını sallayıp, uyutmak çabasındayken, kendi hayatlarını, duygularını, maddi ve manevi çevrelerini, çevrelerin bıraktığı algıları ama en çok özlemlerini ilmek ilmek dokurlar:
Bazen uyku ele uyanıklık arası o kadar uzun sürer ki, zevallı analar, bir kelimeye takılır da söyledikçe söylerler:
Tatlıların en güzeli oğul balıdır. Onun için torun sevgisi bir başkadır. Büyük anneler torunlarını canı gibi severler, dünyanın en güzel yaratığı torunlarıdır. Ama torunlarının annesi olan gelini için aynı duyguları beslemedikleri yavaşça söyledikleri ninniden anlaşılmaktadır:
Dandin dandin danadan
Doğmuş bebek anadan
Böyle güzel doğar mı
Öyle çirkin anadan.