Gençlik yıllarımda çeşitli vesilelerle katıldığım Çinnah ve İkbal ile ilgili anma programlarında anlattığım bir anekdot, okurken beni ağlatan bir şiiriydi. Şiirinde İkbal, Hz. Muhemmed’i gördüğü rüyasını anlatıyordu:
“ …Dedi Hz. Muhammed (A.S.) Cihan bahçesinden bana bir koku gibi yaklaştın.
Söyle bana ne gibi bir hediye getirdin?
Dedim: Ya Muhammed (A.S.) dünyada yok rahatlık,
Bütün özlemlerimden umudu kestim artık.
Varlık bahçesinde binlerce gül lale var Ama ne renk, ne koku... Hepsi de vefasızdır.
Yalnız bir şey getirdim kutlanmıştır tekbirlerle,
Bir şişe kan ki eşi yoktur namusudur, vicdanıdır.
Buyurun, bu Çanakkale şehidinin kanıdır.”
Osmanlı’nın tarih sahnesinden silinmeye çalışıldığı sırada İkbal duygularını şu miralarda anlatmıştı:
“Osmanlıların üzerine bir keder dağı yıkılmışsa sen hiç üzülme,
Çünkü şafak yüz bin yıldızın kanı dökülmeden sökmez!”
İkbal’in “Uyanış” adlı bir şiiri vardı. Bir anma gününde, Prof. Karahan, Urducasını bana okutmuştu. Şimdi hatırlayamam ki hiç olmazsa nakaratlarırı okuyayım. Ama Türkçesinden bir bölümü nakledeyim:
“UYANIŞ
Derin uykuya dalan gonca, uyan, uyan kalk:
Nergis gibi gözünü açıp etrafına bak:
Safâ sarayımızı keder, talan etti bak:
Kuşlar ötüyor, uyan! Ezanlar okunmada...
Bu ateşli feryatlar:
Her tarafı kavurdu;
Her tarafta bir figan...
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Seher vaktidir, güneş ufukta yükseldi bak!
Sehrin kulağına kanlı bir küpe taktı.
Sahralardan, dağlardan, kafileler, kervanlar
Yola koyuldu uyan!..
Ey dünyayı gören göz, anlayan göz! Uyan da
Gör ne haldedir cihan!
Uyan derin uykudan:
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Bak bütün Şark ne halde;
Külü göğe savrulmuş...
Boğulmuş bir inilti; susuyor; eser yok
Bu kaybolmuş bir feryad.
Bu toprakta her zerre bir muztarip nazardır.
Hindistan'dan isyan et, Semerkand'dan, Iraktan
Hemedan'dan tuğyan et;
Bir hayat göster, canlan!
Uyan derin uykudan!
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Sen ne biçim ummansın? ovalar gibi sakin!
Böyle deniz olur mu? artmıyor, eksilmiyor.
Kabaran dalgalar yok, timsahlar kaynaşmıyor.
Böyle deniz olur mu? bu denizin yarılmış
Göğsünden başı göğe eren bir dalga ol da
Ufuklara kanatlan
Uyan derin uykudan;
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
………..”
Sevgili dostlarım, kardeşlerim, eğer yazımı buraya kadar okuduysanız. Şimdi konunun bam teline basacağım ve yazımın başındaki ders çıkarmak ile ilgili tekrarlarımın nedenine hiçbir yorum yapmadan ışık tutacağım: Bakalım ben ne dedim, siz ne anladınız:
Pakistan 1947’de kurulduktan sonra 1948 yılında Cinnah öldü. 1956 yılında “Pakistan İslam Cumhuriyeti oldu.
Acı tatlı, hisseden yana nasipsiz Pakistan sürgünlü, suikastlı, idamlı yıllar geçirdiği, yükselen değer olan ülke, küflü bir karanlığa doğru sürüklendi.
Geldik zurnanın zırt dediği yere:
Pakistan 1980'lerde 4,5 milyon sığınmacı kabul etti. Bir süre sonra mülteciler tarafından organize edilen suçlar ve terör faaliyetleri Pakistan'da sosyal hayatı tehdit etmeye başladı. 1980'lerde Hindistan'la yarışan ve nükleer güç sahibi Pakistan bir daha istikrar yüzü göremedi.
Süreç Türkiye’de çapulcu durama düşen Pakistanlılara kadar ilerledi. Anladınız mı, uyan uyan uyan, hisse al, hisse al, hisse al, diye çırpınmamın nedenini.