Son günlerde sık sık gıda krizi, iklim değişikliği ve kıtlık sözcüklerini birlikte duymaya başladık. Ayrıca resesyon sözcüğü de neredeyse her gün karşımıza çıkıyor. Bu sözcük ekonomide daralmayı ve durgunluğu ifade eder.

Gıda krizi, resesyon, iklim değişikliği ve kıtlık sözcükleri birlikte kullanılmaya başlanmışsa eğer çok ama çok ciddi tedbirler düşünmek ve bulmak zorundayız.

Yüksek enflasyonla ve arz daralmasıyla artan fiyatlar insanların belini bükerken ne yazık ki alınan tedbirler kurşun yarasına yara bandı yapıştırmaktan öteye geçmiyor.

Yapısal değişikliğe sebep olmayan hiçbir eylem hiçbir sorunu çözmez. Yani çiftçiye ücretsiz tohum dağıtmak kocaman bir kurşun yarasına minicik bir yara bandı yapıştırmak gibidir. Hepimiz biliriz ki o yara bandı asla doğru düzgün yapışmaz, orasından burasından kalkar, sinirlerimizi bozar ve kısa sürede ya düşer ya da biz çekip atarız.

Ne yazık ki neredeyse yetmiş veya seksen yıldır boşa kürek çekiyoruz. Köylüden çiftçiye dönüşemeyen bir güruh yarattık. Köylerdeki gençler çoktan büyük şehirlere giderek garson, kapıcı, kurye, temizlik işçisi olarak çalışmaya başladı. Köyler boşaldı. Zaten ite kaka zorla yürüyen tarımsal üretim çökme noktasına geldi.

Bilgi ve kültür olarak ilerleyemeyen bireylerin bir değişimi gerçekleştirme olanağı yoktur. Devlet eliyle de değişim ya da devrim gerçekleşemez. Devlet ancak itici güç anlamında destek olabilir. En önemli destek de insanları eğitim ve kültürel anlamda yükseltmektir. Kültürel anlamda hazırlanan insanların yetişemediği yerde devlet devreye girerek eksik kalan ne varsa tamamlar. Makine, ekipman, tohum, gübre, yetişmiş eleman gibi.

Tarımsal alanda öncelikli olarak yerine getirilmesi gereken yeni bir modellemedir. Üretimin ilk basamağından başlayarak tüketicinin dolabına, tenceresine girene kadar üretenin ve tüketenin yararına olacak şekilde süreç yeniden ve işler bir sistemle değiştirilmelidir.

Bir ülkede örneğin buğday birim başına on kuruşa üretiliyorsa aynı buğdayın üretim maliyeti bizim ülkemizde yetmiş kuruşsa ülkemizin ayakta kalması mümkün değildir. Ve bu durumda üretim verimliliğimiz yeniden sorgulanmalıdır.

Sanki acı reçetelerden korkuyoruz. Kimse neşteri eline almak istemiyor. Küçülen tarım arazilerinin birleştirilerek büyütülmesi konusunda doğru düzgün bir çalışma yapılmıyor. Üretim planlaması zaten yok. Hatta bu ülkenin başbakanlarından biri ‘’ planlı ekonomi komünist sistemlere özgüdür, karşıyız’’ açıklaması yaparak cevher yumurtlama konusundaki becerisini göstermişti bizlere.

Kalkınmak istiyorsanız kalkınma politikanız ve planlarınız bütün sektörleri içine almak zorundadır. Tüm sektörler paralel ilerlemelidir.

Bütün dünyada küçülme devam ediyor. Rusya ve Ukrayna savaşıyor. Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki gerilim; Çin ile Tayvan arasındaki gerilim sürekli yükseliyor. Piyasalar allak bullak. Bazı ülkelerin parası pul oldu. İklim krizi, kıtlık kapımızda. İnsanlar böyle bir durumda neler yapılması gerektiğini konuşuyor. Biz ise hibe tohum vererek sorunu çözmeye çalışıyoruz.

Ne yazık ki o bedavaya dağıtılan tohumlar ıslah edilmemiş küçücük tarlalara ekiliyor. Aynı hastalıklı sisteme dahil oluyor ve bir sonraki sene biraz daha büyümüş bir sorunumuz oluyor. Hibe tohumlar dağıtılırken insanların bilinç ve bilgi düzeyini artırmak için hiç çalışma yapılmıyor.

Zaman akıp gidiyor. Çaresizce bakıyoruz arkasından geçip giden günlerin. Karasabanla bu ülkenin insanının tamamı doydu. Günümüzde devasa tarım aletleri var ama hepimiz huzursuzuz.

Gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Gerçekçi olmazsak bir adım dahi yol alamayız.