Devam yazısıdır: 4/4
Bu yazı dizisinin önceki metinlerinde bahsettiğim gibi; evrim sadece dayanaksız bir teori değildir ve ispatlanarak kabul edilmiş bir doğa kanunudur. Evrimin tek bir görsel üzerinden a priori hata ile tanıtılması, “insan maymundan gelmiştir” gibi son derece hatalı bir anlatıya dönüşmüştür. Bu yanlış anlatı yanlış algılara neden olmuş ve devasa evrim kanunu “insana dönüşen bir maymunun efsanevi hikayesine” dönüşerek zayıflamıştır. Evrim herkesin bilmesi gereken bir doğa kanunudur. Evrim Teorisinin bilimsel statüsü tartışmaya kapatılmalı, dini anlatılarla karşılaştırılmaktan vazgeçilmeli, itibarsızlaştırma çalışmaları engellenmeli ve okullarımızda özgürce öğretilmelidir. Üşüdüğümüzde neden tüylerimizin diken diken olduğunu, kuyruk sokumu kemiğimizin neden var olduğunu, bebeklerin neden bakıma muhtaç doğduğunu veya artık insanların %35’inde hiç çıkmayan 20’lik dişlerin zamanla neden yok olduğunu anlamamızın başka yolu yok.
Biz farklı ve bazen içinde yaşayan bizlerin bile anlamlandıramadığı olayların yaşandığı bir ülkeyiz. Evrime dair bilimsel çalışmaların teşvik edilmesini bırakın kösteklendiği bir ortamda, Evrim Aldatmacası adında bir kitabın basıldığı ve milyonlarcasının ücretsiz dağıtıldığı bir ülkeyiz. 1999 yılında Harun Yahya mahlası ile (ki kendisi örgüt yöneticiliği, cinsel istismar, eğitim hakkının engellenmesi, eziyet, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak ve kişisel verilerin kaydedilmesi gibi suçlardan 8.600 sene hüküm giyen Adnan Oktar’dır) basılan Evrim Aldatmacası kitabı, İstiklal Caddesinden Kırklareli’nin Ahmetbey Kasabasına kadar ülkenin hemen her köşe başında ücretsiz dağıtılmış, bilimsel gerçeklerle taban tabana çeliştiği halde bırakın dağıtımının engellenmesini üstüne üstlük teşvik edilmişti. Siyasal islamın (yani dinin siyasete malzeme edilmesinin) bu ülkenin başına açtığı ne ilk ne de son sorundur.
Evrimi anlamak neden önemli?
Evrimi anlamak evreni anlamak demektir. Başta biyoloji olmak üzere kimyayı, fiziği, kültürü, sanatı, insanı, bitkiyi, uzayı anlamak... Kanunu reddeden bir hakim, adaleti reddeden bir hakem, periyodik cetveli reddeden bir kimyager, kütle çekim yasasını reddeden bir fizikçi olamayacağı gibi, evrimi reddeden bir biyolog veya tıp bilimci de olamaz. Evrimi anlatmadan türlerin kökenini, kökenlerini anlatmadan özelliklerini, özelliklerini anlatmadan sorunlarını, sorunlarını anlatmadan o sorunları çözecek ilaçları üretmek mümkün olabilir mi? Olamaz ve zaten olamıyor da. Evrimi anlatan ve anlayan, yani modern bilime yönelmiş ülkeler üretiyor, bizler ise satın alıyoruz. Okullarında modern bilimsel tartışmaların yapılmadığı bir ülkenin bilimde ilerlemesi mümkün olabilir mi? Olamıyor zaten. Okullarımız binalardan öteye geçemiyor. Bilgi, ürün veya hizmet üretmiyor, mezunlarımız yeterli donanımlara sahip olamıyor ve tüm saygın araştırmalarda dünya sıralamasının alt sıralarında sürünüp duruyoruz.
Modern çağın en büyük fizikçilerinden biri olan Stephen Hawking’in Ceviz Kabuğundaki Evren kitabını okuduktan sonra aklımda bir soru belirmişti. “Bir insan nasıl oluyordu da kendi alanında bu kitabı yazabilecek kadar derinleşebiliyordu. Bu salt kişisel bir yetenek miydi yoksa ona sağlanan ortamla bir ilgisi var mıydı?” Kısa bir internet araştırmasından sonra sorumun cevabını bulmuştum. Cambridge Üniversitesinde fizik profesörü olan Stephen Hawking’ten 350 yıl önce aynı okulun fizik profesörü kimmiş biliyor musunuz? Isaac Newton…
Çok üzücü ancak kabul etmemiz ve yüksek sesle haykırmamız gerekir ki; ülkemizin habitatı bilime aman vermiyor. Milletimizin yetiştirdiği en büyük yetenekler bu olumsuz habitattan istemsizce de olsa kaçmak zorunda kalıyor. Mardinli Aziz Sancar 2015’te Nobel Kimya ödülüne layık görülüyor ancak bunu 1997 yılından beri ABD’deki Kuzey Karolina Üniversitesinde yaptığı çalışmalar sayesinde başarıyor. Hataylı Uğur Şahin Covid19 aşısını buluyor ama bunu 4 yaşında taşındığı Almanya’daki kariyeri sayesinde başarıyor.
Bu yazı dizisine bir son söz aramaya gerek yok, sadece hatırlatmakta yarar var. Zira söylenmesi gereken zaten 100 yıl önce söylenmiş.
“Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.
Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus bilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir bilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.
Dünya'da her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit bilimdir, fendir. Bilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir.
Milletimizin siyasi ve sosyal hayatında, fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.”
M. Kemal ATATÜRK