Ara ara ve özellikle her Cumhuriyet Bayramı öncesinde hep aynı terane tekrarlanıyor. “Bir yalanı kırk kez tekrarlarsan söyleyen de doğruluğuna inanmaya başlar” diye düşündükleri için olacak ki hep aynı yalanlar üzerinde algı operasyonu yapılıyor.
Neymiş efendim; “Cumhuriyet milleti cahil bıraktı, alfabemizi, dilimizi yok etti!”
Ne yazık ki, bu yalanlara inanan, algı operasyonunu destekleyen azımsanmayacak bir çoğunluk var.
Daha da hazin tarafı siyasi yönden de prim yapıyor, bunu oy devşirme aracı görüyorlar.
Tekrar belirtmekte fayda var ki; algı operasyonu ve bu yalanlar yeni değil…
Milli Kurtuluş Savaşı ile birlikte başladı…
Milli Kurtuluş Savaşının başarısız olması için var gücüyle çalışanlar, İngiliz ve diğer işgalci kuvvetlerle işbirliği yapanlar, İngiliz askerlerine halifenin ordusu diyebilecek kadar bağlılık gösterenler, Atatürk’ün öldürülmesi için fetva verenler…
Hatta Türklerin bağımsız yaşayamayacağını iddia ederek mandacılığı savunanlar…
Bağımsızlık için mücadele veren Mustafa Kemal Atatürk ve askerleri karşısında, başka bir deyişle Türk’ün bağımsızlığı için mücadele veren kuvvetler karşısında bozguna uğrayınca mağlubiyetin acısını ve kinlerini hiç unutmadılar.
Açık söylemek lazım, onların dertleri aslında Cumhuriyet veya harf devrimi, kültür devrimi falan değildir.
Onların dertleri Türklerin bağımsız olmasını hazmedememeleridir…
Keşke “Yunan kazansaydı; keşke İngilizlerin boyunduruğunda olsaydık” diyen hastalıklı zihniyeti başka nasıl açıklamak mümkün olabilir…
Cumhuriyet’in bütün nimetlerinden istifade edip, makam mevki sahibi olanların bile kin kusmasının akıl ve mantıkla başka türlü izahı yoktur.
Şunu çok iyi bilmek lazım ki, bu hastalıklı zihniyet dün vardı, bugün var, yarın da olacak.
Bizim yapmamız gereken özellikle gençlere, uyduruk yalanlara inanlara gerekli bilgileri vermek, doğruları açık ve net şekilde anlatmaktır.
Eğer biz doğruları anlatmazsak, birileri yalan ve yanlış bilgileri daha çok yayacak ve gençlerin kafasını bulandıracaktır.
Cumhuriyet bu ülkeyi cahil bıraktı diyenlere “Cumhuriyet öncesinde doğan dedelerinin niçin okuma yazma bile bilmediklerini?” sorun…
Cumhuriyet öncesinde köyleri bırakın, hangi ilçede okul vardı? Cumhuriyet öncesinde evi geçtim bir köyde kaç kişi okuma yazma biliyordu?
Sıradan vatandaşlar zaten okul görmedikleri gibi paşalığa kadar yükselenlerin bile okuma yazma bilmediklerini hatırlayın, hatırlatın…
Sözüm gençlere, Cumhuriyet öncesindeki gibi cahil kalmayın ki, yalanlara kanmayın.
Birileri cehaletten medet umuyor, haberiniz olsun.
*****
Türk’üm Paşam
Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken kaymakamları teftişe ve halkla münasebetler kurarak dertlerini dinlemeye çıkar. İnegöl’e gelir. Paşa, şehrin dışında karşılanır. Gelip şehrin ortasında bir çınarın gölgesinde otururlar.
Paşa, tam karşısında iri kıyım, altın köstekli ve bacak bacak üstüne atıp keyfince oturan şahsa sorar:
- Beyefendi siz kimsiniz? Hangi millettensiniz?
-Ben, şehir eşrafından Kiremitçiyan oğullarından zeytin tüccarı Bogosum, Paşa Hazretleri.
Paşa, sağında oturan şahsa döner:
- Ya siz beyefendi?
- Ben, İnegöl eşrafından Pastırmacıyan oğullarından zeytinyağı tüccarı Artinim, Paşa Hazretleri.
Paşa, solunda oturak şahsa döner:
- Siz beyefendi?
- Ben Paşa Hazretleri, şehir eşrafından Kasapyan oğullarından koyun ve sığır tüccarı Popopalas'’ım.
Bu sırada Paşa’nın gözü, arkalarda kırık bir iskemlenin üstünde oturan üstü başı dökülen, saçı sakalı birbirine karışmış bir ihtiyara ilişir. Parmağını uzatarak sorar:
- Ya siz babacığım, siz hangi millettensiniz?
İhtiyar, bir Paşa, bir Vali tarafından kendisine sual sorulacağını hiç ümit etmediğinden, sualin kendisine değil başka birine sorulduğunu zannederek etrafına bakınır.
Paşa, “Babacığım size soruyorum!” diye tekrar eder.
İhtiyar tereddütle kendini işaret eder:
- Bana mı soruyorsunuz Paşa Hazretleri?
- Evet, babacığım sana soruyorum. Sen hangi millettensin?
İhtiyar yavaş yavaş ayağa kalkar. Elini avucunu ovalar, kekeleyerek:
- Ben Paşa Hazretleri, ben Paşa Hazretleri ben haşa huzurdan Türk’üm, der.
Paşa gülercesine konuşur:
- Babacığım, bu memlekette Türk olmak, Türk’üm demek suç mudur ki, böyle konuşuyorsun. Ben de Türk’üm.
İhtiyar koşarak Paşa’nın yanına gelir, yerden bir temenna ile eteklerine ellerine sarılarak hem öpmek ister hem de “Sahi mi Paşa Hazretleri, sen de Türk müsün Paşa Hazretleri, Türk’ten Paşa olur mu Paşa Hazretleri?” diyerek Ahmet Vefik Paşa’nın elini öper.
Paşa, “Babacığım Paşa olmak ne ki; yedi cihana baş eğdiren Padişahlar da Türk’tür, anladın mı?” derken gözleri yaşarır. Rahatça ağlayabilmek için sırtını kalabalığa dönerek yürür gider…
*****
TEBESSÜM
Vatan
Atatürk, Erzurum Kongresini yaptıktan sonra Sivas’a dönmüş, ikinci kongreyi açmıştı. Bu sırada lise binasında yatıyor; çalışıyor, toplantılar yapıyordu. En basit ihtiyaçlarını bile temin edecek hâlde değildi; bazı geceler sabahlara kadar küçük petrol lâmbasının cılız ışığında çalışıyordu.
Bir aralık lise binasına baskın yapılacağı ve Atatürk’ün yakalanıp asılacağı hakkında şehirde haberler dolaşmaya başladı. Atatürk’ün hizmetini basit fakat temiz ruhlu, fedakâr bir Türk genci yapıyordu. Bu delikanlının babası gizli ve sık sık geliyor; oğluna:
- Etme, eyleme; evine dön, bugün yarın şehir basılacak; Mustafa Kemal ve arkadaşları yakalanacak. Onlar her şeyi göze almışlar; sen aileni düşün, diyordu.
Atatürk bu geliş gidişin farkına vardı; bir gün delikanlıyı yanına çağırdı ve sordu:
- Sık sık sana gelen kimdir?
- Babam…
- Ne istiyor?
Delikanlı her şeyi anlattı. Atatürk, ona doğru biraz daha ilerledi; elini omzuna koydu ve dedi ki:
- Hizmetinden memnunum, fakat baba hakkı büyüktür. Mademki razı olmuyor, git! Git, fakat babana söyle ki, vatan elden giderse evlâdın ne önemi kalır?
(Atatürk’ten Anekdotlar- Genelkurmay Başkanlığı)
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Türklüğümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanımak ve tanıtmak şarttır.
Atatürk