Almanlar ve İngilizler, Türkiye'deki temsilcilikleri için verince "algı tezgâhı" diye geçiştirmeyi tercih etti birileri. Ama bundan önceki "alarm" durumları, algıyı geçmiş kanlı eylemlerle sonuçlanmıştı. Bu uyarıları "algı operasyonu" diye geçiştirmek yerine, bizim Emniyet ve istihbarat teşkilatıyla bilgi paylaşımı yapıp yapmadıklarını sorgulamamız lazım öncelikle. Adamların IŞİD, PKK gibi örgütlere dahi sızmış ajanları yanında, Türkiye sokaklarında dolaşan istihbarat elemanları var çünkü. "Vekalet savaşı" dediğimiz de, aslında "casuslar savaşı" değil mi?
Türkiye'nin Suriye topraklarındaki askeri harekâtı, ABD ve müttefiklerinin istediği yönde değil de, kendi çizdiği rotada sürdürmesi, Alman ve İngiliz elçiliklerinin kapatılması için yeterli bir sebep bence. Çünkü, hem PKK hem de IŞİD eliyle bizi "Büyük Ortadoğu Projesi" oyununun içinde tutmaya çalışıyor ABD. Türkiye topraklarını da bölmeyi hedefleyen, asrın en büyük oyununda figüranlıktan uzaklaştıkça PKK da, IŞİD de rahat durmayacak.
* * *
Özel olarak kurgulanmış vahşet örgütü IŞİD, ABD ve Avrupa'nın Ortadoğu ve Müslüman nüfus siyasetini "demokrasi ve insan hakları" kriterlerinin dışına taşıması için misyonunu yerine getirmeye devam ediyor. El Kaide, IŞİD ve türevi örgütlerin varlığı, ABD'deki başkanlık seçimlerinde halkın tercihini değiştirecek kadar etkili sonuç doğuruyor. İsrail'in güvenliği ve petrol yatakları ile ulaşım hatlarını tamamen güdümüne almaktan başka bir amacı olmayan derin ABD, Trump gibi "ırkçı" ve "saldırgan" bir başkan için çok iyi planlanmış hamleler yapıyor ardı ardına. Rakibi Hillary Clinton'un hastalığı da Trump'un yıldızını parlattı farkındaysanız.
Avrupa ülkeleri ise çatırdayan AB'yi ayakta tutmaya çalışırken, diğer yandan "sömürgeci tarihin" mirası Müslümanları baskı altında tutma, hatta ülke dışına çıkarma gerekçesi olarak kullanıyor El Kaide, IŞİD gibi "cihadist" örgütleri. Avrupa'nın önemli şehirlerinde patlayan bombalar, kanlı saldırılar ve bunların arkasından çıkan Cezayir asıllı İngiliz, Fas asıllı Fransız vatandaşları "olağanüstü" uygulamaları beraberinde getiriyor. Avrupalı politikacılar artık Müslüman vatandaşlarına dönük tüm uygulamalarını "bağırsak temizlemek" olarak değerlendiriyor ve IŞİD saflarına katılacakların yolunu özellikle açarak sorunu çözmeye çalışıyor.
Nüfus artışı yok denecek kadar azalan Avrupalılar ile hızla üreyen Müslümanlar arasındaki dengeyi bu şekilde kurmayı hedefliyorlar açıkçası...
* * *
Peki, Türkiye ne yapıyor bu arada? Evet, El Kaide'yi, IŞİD'i resmen terör örgütü olarak kabul ediyor Türkiye. Suriye topraklarındaki IŞİD'le savaşa da destek vermekle kalmıyor, savaşmayı da göze alıyor. Bunun yanında IŞİD'in İslâm'a maledilmemesi için özel bir gayret sarfediyor devletin en tepesindeki isimler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yüzden IŞİD kısaltmasını kullanmak yerine DAEŞ'i tercih ediyor ve "Bunlar İslâm değil, İslâm olamazlar, İslâmda bunların yeri yok" diye vurguluyor ısrarla. Ama ya Erdoğan'ı tartışmasız tek lider olarak kabul edenler? İslâm adına radikalleşen ve IŞİD'leşmeye bir adım kalmış unsurlara karşı hoşgörüyle bakanlar ne olacak? Tıpkı IŞİD kafası gibi, "6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir" diyen, kadını "şeytan" olarak adlandıran, annesinin diz kapağından tahrik olan "cahiliye" devri artıklarıyla kim, nasıl mücadele edecek? İETT otobüsünde şort giydiği için "şeytan" diyerek genç bir kadına saldıracak kadar "doldurulmuş", "gözü dönmüş" saldırganları "mücahid" diye bağrımıza mı basacağız?
Geçtiğimiz Cuma günü polis Küçükçekmece'de çok önemli bir operasyon yaptı. Suriyeli IŞİD bombacısıyla birlikte 9 örgüt militanını ve 15 Orta Asya kökenli yabancı "cihatçı"yı eylem için bomba malzemesi beklerken, lokal görünümlü bir mekanda yakaladı polis. "Lokal" denildiğine göre, muhtemelen kapısında "üye olmayan giremez" ibaresi bulunan ve bir derneğe ait olması lazım oranın.
"Lokal" denilen yere ranzalar konulmuş ve koğuşa çevirilmiş "Allah yolunda şehit olmak" için yola çıkan caniler... Bugüne kadar umuma açık yerlerde uygulama yapan, tek tek içeridekileri GBT taramasından geçiren polis, bir kez olsun girmedi mi o lokale? O ranzaları ve içeridekilerin ne yaptıklarını hiç bir yetkili merak etmedi mi?
Yoksa tıpkı FETÖ gibi kendilerini "İslam yolunda cihat edenler" diye mi kamufle ettiler kendilerini? "Mücahit kardeşlerimizin sohbethanesi" olarak mı görüldü bugüne kadar o lokal?
Ankara'da, Adıyaman'da, Gaziantep'te IŞİD networkunun "çay ocağı" "mescid" gibi mekanlarda büyüdüğü artık istihbarat, emniyet ve hatta mahkeme kayıtlarına girmişken nasıl oldu da o koğuşu, bir Suriyeli bombacının izini süren polisten önce gören olmadı?
"Sessiz çığlık" olarak kabul edilse de, bir kez daha haykırıyorum: FETÖ'yle IŞİD'in maskesi aynı. İkisi de cennet vaadedip, cehhennem yaşatıyor. Projektörlerimizi "ışık evleri" gibi sinsice yayılan IŞİD evlerine çevirmek ve bu virüsün kulukça yuvalarını bir an önce dağıtmak zorundayız...