Ahmet Haşim’in mensubu olduğu Fecriati 1912’de dağılmıştı. Suskunluk dönemi geçirdi. Askerlik hizmetinden sonra, Senây-i Nefise Mektebi’nde estetik ve mitoloji öğretmenliğine atandı. 1921’de açılan bir yarışmayı kazanarak, Düyûn-ı Ümûmiye İdaresi’ne girdi. Ayrıca, Harp Akademisi ile Mülkiye Mektebi’nde de Fransızca öğretmenliği yapmaktaydı.
Bu arada, Falih Rıfkı ile Necmettin Sadak’ın kurduğu Akşam gazetesinde fıkralar yazmaya başladı. Kısa zamanda, nesir alanında da gücünü gösterdi.
Aynı dönemde Dergâh dergisi yayımlandı. Dergiyi çıkaranlar arasında –Yahya Kemal’in yanında- Haşim de vardı. İlk sayıda “Bir Günün Sonunda Arzu” şiiri basıldı (15 Nisan 1337/1921)
“BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Dergi gibi bu şiirin çıkışı da epey yankı yarattı. Göl Saatleri adlı ilk şiir kitabı Dergâh yayını olarak çıktı. Kitap büyük ilgi gördü. Yergiler ve övgüler birbirini kovalar.
1924’te Düyûn-ı Ümûmiye’den aldığı ikramiye ile Paris’e gitti. Yazı orada geçirir. Mercure de France dergisinin Ağustos sayısında Türk Edebiyatının Şimdiki Eğilimleri, başlıklı bir incelemesi yayımlandı. Tük edebiyatının Tanzimat’tan sonraki oluşumunu açıklıyordu.
Paris’ten döndüğünde, Lozan Antlaşması gereğince, Düyûn-ı Umûmiye dağıldı. Haşim buradan Osmanlı Bankası’na geçti. 1926’da ikinci kitabını, Piyâle’yi çıkardı. Bu dönem, Haşim’in en verimli yıllarıydı.
Bir yandan Ali Naci Karacan’ın İkdam gazetesine fıkralar, makaleler yazarken, bir yandan da Meş’ale dergisine denemeler, eleştiriler yetiştirir. 1928’de, kendini muayene ettirmek ve biraz deniz havası almak isteğiyle ikinci kez Paris’e gitti. Bu yolculuğun izlenimleriyle İkdam’da çıkan yazılarını Bize Göre adıyla bastırır (1928). Aynı yıl, hem Piyale’nin ikinci basımını yapar, hem de Akşam ve Dergâh’ta çıkmış bazı yazılarını Gurabâ-hâne-i Lâklâkan adlı bir kitapta topladı.
1928’den sonra böbreklerindeki rahatsızlık artmaya başladı. Osmanlı Bankası’ndaki işinden ayrılmak zorunda kaldı. Vaktiyle İzmir’de tanıştığı Şükrü Saracoğlu’nun yardımıyla Anadolu Şimendiferleri Şirketi Likidatörlüğü Meclis-i İdâre Üyeliği’ne getirildi. Bu oldukça rahat bir işti. Haşim’in sevinci uzun sürmedi. Hastalığı ilerlemişti. Tedavi amacıyla 1932’de Almanya’ya gitti, Frankfurt’ta bir kliniğe yattı.
Yurda dönüşünde, gezi anılarını Mülkiye dergisi ile Milliyet gazetesinde yayımladı. 1933’te bunları Frankfurt Seyahatnamesi adıyla kitap haline getirdi. Bu sıra karaciğer hastalığı nüksetmişti. Zaten, Almanya’dan da tamamıyla iyileşmeden ayrılmıştı. Üstelik hekimlerin perhiz öğütlerine de –yemeyi sevdiğinden pek uymamıştı. Bundan dolayı, yeniden yatağa düştü. 1933 yılı 4 Haziran Pazar günü saat 15’e doğru ruhunu teslim etti.
Sıcak bir günde Eyüp'teki mezarına gömüldü. Peyami Safa, mezarı başında irticalen şunları söylüyordu:
" Haşim, bu güne kadar bir, türlü gelmeyen bahar, bugün seni burada teşyie geliyor. Bak senin leyleklerin 'pür hayal leylekler' mezarının üstünde dolaşıyorlar... "
Ahmet Haşim'in genç denecek bir yaşta ölümü, ülke çapında büyük üzüntü yarattı. Dönemin belli başlı bütün edebiyatçıları, fıkra yazarları o'nun arkasından yazılar yazdılar.