Mahzuni Şerif aramızdan ayrılalı yirmi üç yıl geçti. Bu süre içinde onun hakkında birçok yazılar yazdım. Başka yazar mıyım, yazamaz mıyım bilinmez ama, iki günde bilgilerimi aktarmaya çalışacağım:  Mahzuni Şerif, 1940 yılının haziran ayında Maraş ilinin Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğdu. Babasının adı Zeynel, annesinin adı Döndü’ydü. Ona üç ay önce ölen amcası Şerif’in adı verildi. Diğer amcası Pehlül, Fazali Baba adıyla tanınmış bir halk ozanıydı. Küçük Şerif’le yakından ilgilendi. Olağanüstü öğrenme yeteneği olan Şerif, saz çalmasını öğrendi.                       

Afşin’nin çevre köylerinde ‘’Berçenek’linin sözüne, Kaşan’lının sazına doyum olmaz,’’ derlerdi.  Şerif, büyüklerinin yanından ayrılmıyor, kendini olgunlaştırıyordu.

Yıllar sonra Berçenek’e özlemini türkülerde dile getirecekti:

“Vay göresim geldi Berçenek seni

Dumanlı dumanlı oy bizim eller”

İlkokulu üçüncü sınıfa kadar Berçenek’te okudu. O zaman ilkokul dördüncü ve beşinci sınıflar yoktu. Elbistan’a bağlı Elembey Köyüne eski yazısını daha da ilerletmesi için gönderildi. 1955 yılında köyde ilkokul dört ve beşinci sınıflar açılınca, dönerek ilkokulu tamamladı.

Afşin’e bağlı Arıstıl köyünde Kör Hafız derler bir kişi vardı. Hafızlığın yanı sıra doğaçlama türküler de söylerdi. Berçenek köyünde bulunduğu bir gün, Şerif’le karşılıklı türkü söylemişlerdi. Kör Hafız Şerif’e ”Delikanlı, yaklaş yanıma,” dedi. Şerif yanına geldiğinde Kör Hafız onu kucakladı:  ‘’Yahu ben seni şöyle babayiğit, boylu boslu biri sanmıştım. Sesin beni korkutmuştu, sen küçük ve çok Mahzun biriymişsin’’ dedi. İşte o günden sonra Şerif’in adı  “Mahzunî Şerif” olmuştu.

Mahzunî Şerif, 1956 yılında Mersin Astsubay Hazırlama Okulunu girdi. 1959 yılında bu okulu bitirdi.  Ankara Ordonat Tekniker Okulu’na geçti. Önceleri askerliği seviyordu. Ancak daha sonra askerlik mesleği ile yıldızı barışmadı. Okulu terk etti. Köyüne döndü.

Mahzunî şerif, çocuk denilecek bir yaştayken, çevre köy ve kasabalarına gidiyor, uzun süreler kalıyordu. Ailesinin büyükleri “Bunu yaşlı başlı bir kızla evlendirirsek evine bağlanır evinin sorumluluğunu taşır” düşüncesiyle akrabalarından Emine’yle evlendirdiler. İmam nikâhlı evlilikten Züleyha adında bir kızı oldu. Ancak bu evliliği yürümedi.

Mahzunî Şerif İkinci evliliğini İtalyan asıllı genç bir kız olan Suna hanımla yaptı. Bu evlilikten Emrah, Ferhat ve Şirin adlarında üç çocuğu olmuştu. 1964 yılında dünyaya gelen oğulları Emrah henüz bir kaç aylıkken Mahzunî, Suna ve Emrah’ı babasının yanına bırakıp askere gitti. Hastalanan Emrah’ı, Elbistan’a çocuk doktoruna götürmüşlerdi. Doktorun gereken ilgiyi göstermediğini ilişkin mektup Mahzunî Şerif’e ulaşınca bir türkü yakmıştı:

“Berçenek’ten yaya geldim

Aman doktor bak bebeğe

Beşiğini elden aldım

Yandım doktor bak bebeğe”

Mahzunî Şerif’in Suna hanımla evliliği bozuldu. Son evliliğini 1971 yılında aslen Elbistanlı olan Fatma Hanımla yaptı. Fatma Hanım, Mahzunî’nin şiirlerinde Fadime olarak anılıyordu. Bu evlilikten de üç kızı bir oğlu doğdu. 

Mahzunî Şerif’in eşi Fatma Hanım,  kendisi ile yapılan bir söyleşide:

 “Mahzuni ile evliliğimizden Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocuğumuz oldu. Gel gör ki çok çektik. Evlendikten 6 ay sonra onu tutukladılar. Derya’nın doğduğu gün tahliye oldu. Çocuk 27 günlük iken yeniden tutukladılar.” demişti.

Mahzunî de o gün gözyaşları dökmekte olan henüz kırkı çıkmamış güzel eşine şöyle teselli vermişti:

Kader böyle imiş böyle yazılmış

Gidiyorum kara gözlüm ağlama

Mezarımız gurbet ele kazılmış

Gidiyorum dudu dilim ağlama

….

Emanet eyledim emlik kuzumu

Arkalarda koyma benim gözümü

Getir ver çalayım kırık sazımı

Gidiyorum kara gözlüm ağlama

Mahzunî Şerif şiirleriyle mevcut düzeni eleştirdiği için çoğu kaz tutuklanmış, yargılanmış, mahkûm olmuştu.

Yarın Mahzuni Şerif’in hayat macerasını yazmayı sürdüreceğim: