Dostlarım, dünkü yazımda, UNESCO Aşık Veysel Anma Kararı ve olası etkinlikler için mevcut imkân, ortam ve potansiyele değinmiştim. Alınan kararın verdiği mutluluk ve hayal deryasını dalışımdan söz etmiştim.

Bugün hayallerin bir bölümüne sizi ortak etmek istedim: 

Sempozyum, kongre, bilgi şöleni, panel, açık oturum, çalıştay, seminer, form benzeri ad ve düzeylerde etkinlikler gözlerimin önünden geçiyordu. Bu alanda eserleri olan, hizmetleri büyük öğretim üyesi, yazar, çizer, araştırmacı, sanatçı ve diğer seçkin kimseleri not etmeye başlamıştım.

Oyun, temsil, piyes, tiyatro, sahne sanatları işin içinde olmalıydı. Hele tiyatro olmazsa olmazdı. Hem benim de bir değil iki piyesim vardı. Hayal fakirin ekmeğidir, ye Ahmet, ye! diye onları oynayacak Şehir Tiyatrolarını ve yurdun dört bir yanında turnelerini düşledim. Aşık Veysel’in torunlarından biri İBB Şehir Tiyatroları oyuncusuydu.

Opera, operet,  (zarzuela) bale gibi kollarda Aşık Veysel nasıl olabilir, diye kafa yormaya başladım.

Aşık Veysel’in torunlarından Nazender Süzer Gökçe eşinin elinde zengin fotoğraf koleksiyonu vardı. Etem Çalışkan’dan, Yaşar Serin Hocaya kadar pek çok dostta Aşık Veysel hat ve fotoğraf, tablo, ebru koleksiyonları vardı. Bunları yurdun dört bir köşesinde sergilense zaman yeter mi diye düşünmekten geri kalmadım.

Elbette, Aşık Veysel kronolojik anlatım ve belge nitelikle görsel katılımlı konserler olmalıydı. Konser repertuarı kronolojik anlatıma uygun olarak saptanabilirdi.  Anlatım, sunucu tarafından ve Powerpoint ve video aracılığı ile görsel ve ses efektleri eşliğinde verilebilirdi. Her konsere on’ar dakikayı geçmeyecek iki veya üç oyun (Skeç, dram, parodi vs) konu açısından repertuvardaki türküye bağlanabilirdi. Hatta, durumdan vazife çıkarıp kolları sıvadım. Örnekler hazırlamaya da başladım.

Benimki de ukalalık. Konserler nerelerde verilmeli, diye fikir yürüttüm. Büyük kentlerle birlikte, Veysel’in uzun ince yolunda feyz aldığı duraklarda da konser verilmeliydi. 

Âşık Veysel’in Şairliği Tanrı vergisiydi. Bundan yararlanmanın yollarını arayan Ahmet Kutsi Tecer, Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, İsmail Hakkı Tonguç ve Bedrettin Tuncel'in girişimleriyle Köy Enstitülerinde müzik öğretmenliği yapmasını sağlamışlardı. Düşüncesinin ve sanatının gelişmesinde Köy Enstitüleri'nin büyük katkısı olmuştu. En güzel türkülerini o dönem içinde söylemişti. Bu itibarla Arifiye (Adapazarı), Hasanoğlan (Ankara), Çifteler (Eskişehir-Mahmudiye), Gölköy (Kastamonu) , Yıldızeli (Sivas) , Ladik- Akpınar (Samsun), / Akçadağ (Malatya), Düziçi (Adana), Pulur (Erzurum) , Kepirtepe (Kırklareli Lüleburgaz), Savaştepe (Balıkesir) Köy Enstitülerinin bulunduğu mekanlara gidilip, buralarda Aşık Veysel anılabilir, konserler verilebilir.

Arzu edilirse bu konserlerde Köy Enstitülerinin ve Aşık Veysel’in birbirlerine katkıları 15-20 dakikayı geçmeyecek şekilde anlatılabilirdi.

Hayal bu. Ne dur biliyor ne durak. Aşık Veysel anma yılının başlamasına koskoca bir yıl vardı? Niçin bir Aşık Veysel oratoryosu hazırlanmasın? Bu olmaz değildi ama fantezi sayılabilirdi. 2022’nin mayıs ayında Devlet Tiyatroları için bir nabız yokladım. 2023 yılının bütünü için, “Yetişmez!” yanıtını alınca, benim hayal balonlarından ilki puuff! diye sönüverdi.

Gerçi Âşıklar Şöleni yapılıyordu ama, ilk bayramın devamı olarak “Sivas 3. Âşıklar Bayramı” yapılmaz mıydı?

Âşık Veysel, bir öksüz oğlan çiçeği gibi başını kara topraktan çıkarıp, karları delerek gün yüzüne 5-7 Kasım 1931’de “I. Sivas Halk Şairleri Bayramı’nda çıkarmıştı. Bu bayramın ikincisi 30 Ekim 1964’te yapıldı ve Aşık Veysel burada da bulundu. Üçüncüsü Aşık Veysel’in anısını yad etmek üzere yapılmalıydı.

Elbette yarışmalar da olmalıydı. Neler olabilir, sorusuna yanıt aradım: Onları da yarınki yazımda anlatayım ve sözümü bir yılın artı ve eksileri ile bağlayayım.