Bugün da türkülerin kanadında annelerimizin çevresinde uçacağım. Bir Antalya Finike Turunçova türküsünde de damat, kaynanasına yalvardığı günleri unutmuyor ve diyor ki; “… Sürüp gider yaylasına / kilim sermiş mayasına / Az verdim (de) çok yalvardım / Ben bu kızın anasına…”
Kimileri, büyüklerine karşı saygılıdır. Onların izinlerini başat yaparlar. Örnek mi istiyorsunuz. Rumeli de bir türküyü hatırlatayım: “A kız saçın iki kat (mavili mor) / Gel birini bana sat / Git annenden izin al (mavili mor) / Gel bu gece bizde yat…”
Gerek gelin ve damadın vuslat yolunun bir basmağı olan kına gecelerinde, gerek gelin alayının yola düzülüşünde, ilk akla bir köy ötede de olsa gurbet sanılan ellerde analardır. Hem ağlasa, hem gitse de sitem edilecek analarıdır: Onla da bir gün kız anası olacak, kız anası iken kızsız kalacaklardır.
Silistre türküsünün anlattığı gibi:
“ Ak bakırlar susuz kaldı
Kız annesi kızsız kaldı
Yüksek evler ıssız kaldı
…”
Kırşehir’de bir kına gecesinde kızı ve kız anasını ağlatırken karşılıklı söyleştirirler:
“Eyvah eyvah ben anamdan ayrıldım
Eşim gızlar ben sılaya doymadım
Çık yukarı bağlasınlar başını
İn aşağı sil gözünün yaşını
Birer kuple de Nevşehir ve Malatya’dan örnek verelim: “Atladı çıkdı eşiği / Sofrada galdı gaşığı / Sofrada galdı kaşığı / Gız büyük ev yakışığı // Ağlama (da) gınan kutl’olsun / Sağdığın inek sütl’olsun / Gız anam (da) gınan kutl’olsun / Vardığın yerler kutl’olsun …” “Yüksek eyvanlarda bülbüller öter / Bülbülün figanı aleme yeter / Benim çektiklerim ölümden beter / Gel anam gel bacım gelin olasın / Perşembe gecesi dile gelesin…”
“Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz,” denilmiş. Canı yanan, acı çeken, başı sıkışanın ilk aklına gelen analar olmakta. “ah anam, vah anam, oy anam, yetiş anan imdada…” Bizler analardan imdat beklerken, yürekleri, ciğerleri yanım yanım yanan analar kimlerden imdat beklesinler. Yurdun dört bir yanında bebeğini kaybetmiş araların yakarışlarını, ağıtlarını duymuşsunuzdur:
“Ak taş diye belediğim
Tülbendime doladığım
Tanrıdan dilek dilediğim
Mevlam şu taşa bir can ver
Tarlalarda olur yaba
Savururlar gaba gaba
Merzifon'da piri baba
Mevlam şu taşa bir can ver
Yoldan geçen yolcu gardaş
Ben kimlere olam sırdaş
Kırşehir'de hacı bektaş
Mevlam şu taşa bir can ver
Bebeksiz oldum divane
Hep ağlarım yane yane
Konya'da ulu Mevlana
Mevlam şu taşa bir can ver
….”
Sel suları ile yıkılan köprüden, nehre dökülen, türlü haslıklardan genç yaşta hayata vefat eden yavrulara ilk yanan, bağrın, dizlerini dövenler analar olmuş, anların ağzından ağıtlar söylene gelmiş. Bu türkü Bilecik Söğüt’ten:
“Alma da çaylar allı gelini / Söğüde kıstırmış ince belini / Biz üç kardeş idik bindiydik ata / Annesi duymasın kıyamet kopa // (Bağlantı) Köprüye varınca köprü yıkıldı / Üçyüz atlı birden suya döküldü / Nice yiğitlerin beli büküldü …”
Boşuna mı söylemiş atalarımız, “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diye.
Anneler bizi büyütmek için büyük zorluklara katlanırlar, yemez yedirir, giymez giydirir, uyumaz uyuturlar. Acımızla ağlarlar, sevincimiz sevinçleri olur. Bizim için onlardan değerli varlık yoktur. Yurdumuza anayurt, anavatan demiş, analar gibi kutsal bir değer biçmişiz.
Atasözleri, özel ve kişisel durumları değil, herkesçe örnek alınacak genel durumları yansıtır. Herhangi bir olaydan çıkan sonuç, örnek alınacak ders, toplumun bütün bireyleri için geçerlidir.
“Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar” sözünde tek bir anneden değil; bütün ağlayan analar için söylenmekte. Atasözleri, deyimler, soyut düşünceleri ve kavramları, daha çok somut olaylarla anlatmaktadır. Bu duruma günlük dilde, atasözlerinde, deyim, alkış ve kargış gibi kalıp sözlerde sıkça rastlıyoruz.
Öz ağlamayınca göz ağlamaz. Gönülden duygulanmadıkça gözden akan yaş hakiki gözyaşı değildir. Ağlamanın kaynağı göz değil gönüldür.
Kütahya yöresinde “El ağlarsa gözünden, anam ağlarsa özünden,” derler.