Vizyona girdiği ilk hafta izlemeye gitmiştim. Film hakkında izlenimlerimi yazmaya anca sıra geldi diyebilirim. Evet, “Zaferin Rengi” filminden bahsediyorum.

Fenerbahçe Spor Kulübünün tarihinden bir kısmına, hatta bir olayın anlatıldığı bölüm de diyebileceğimiz bir film. Sanatsal ve daha detaylı eleştirileri elbette sinema eleştirmenleri yapacaklardır. Ben sıradan bir sinema izleyicisi olarak, bir sinemasever olarak izlenimlerimi paylaşmak istedim.

Kurtuluş günleri

Asıl kuruluş tarihi 1899 olan ve fakat bugünkü bildiğimiz adıyla Fenerbahçe olarak 1907’de kurulan kulübün, ülkenin Kurtuluş Savaşı günlerinde gösterdiği Milli Mücadele katkısı ve özellikle Mustafa Kemal vurgusu dikkat çekiyor. Anadolu’da ki mücadeleye destek sağlamak adına gizli silah kaçıran, futbolcularını cepheye göndererek mesleki bilgilendiren faydalandıran, İngiliz işgaline karşı direnen ve halkın moralini yüksek tutmak adına işgal kuvvetleriyle futbol maçı yapan kulübün kısa bir bölümünü izliyoruz. Mekân kullanımını genelde başarılı bulduğumu belirtirken Nejat İşler’in oyunculuğunu ayrıca takdir etmeden geçmek olmaz. İşler’i Fenerbahçe Spor Kulübünün başkanı olarak Mehmet Sabri Toprak rolü ile izliyoruz. Kubilay Aka’yı ise efsane futbolcu Galip Kulaksızoğlu rolünde başarılı bir performansla görüyoruz.

Millî duyguların coştuğu anlar

Elbette konu Kurtuluş Savaşı, vatan, bayrak ve hele ki Atatürk olduğunda coşkulanmamak elde olmuyor. Mustafa Kemal’in kulübü ziyaretinin de gösterildiği filmde sık sık gerçek görüntülere de yer verilmiş. Filmin sloganlarından da olan “Attığınız her gol kuruşun, tuttuğunuz her top vatan müdafaası!” ise coşkunun tavan yaptığı anlardan birisi olarak akıllarda kaldı. Telgraf hatlarında yapılan casusluk faaliyetleri, şehitlik, kimi zaman çaresizlik ama vazgeçmeme duyguları izleyiciyi boğmadan verilmiş. IMDB puanı 10 üzerinden 5,9 olan film vasat bir görüntü verse de izleyicisi taraftar olan kesim için oldukça duygusal bitiyor.

General Harington’ın İstanbul’u terk ederken “Türkleri yenmeden gitmeyelim” niyetiyle hazırlattığı futbol karşılaşmasının gelişim hikâyesi detaylarıyla anlatılıyor. Karşılaşma öncesi Fenerbahçeli futbolcuların Anadolu’ya kaçırılacak silahları futbol sahasına gömmeleri, Harington’ın kendi adına hazırlattığı görkemli kupayı kazanmak adına cephelerdeki meşhur ve yetenekli futbolculardan Guard’lar karması oluşturması da zaferi daha kıymetli yapan etkenlerdendir.

Sarı-lacivert zafer!

Türkleri ne sahada ne de cephede yenemeyen düşman kuvvetlerine askerlerin verdiği cevap birçok filme ve belgesele konu olmuşken, bu kez galibiyetin sahada kazanılması, Simon Kuper’in de dediği gibi futbolun sadece futboldan ibaret olmadığını da bir kez daha gösterir nitelikteydi. Harington kupasını 29 Haziran 1923 tarihinde Guard’lar Karmasını 2-1 yenerek alan Fenerbahçe’yi, o sıralarda Lozan’da başka bir zafer kazanan İsmet Paşa ve heyeti de şu telgrafla kutlamışlardı: “Heyetimiz adına hepinizi mutlulukla tebrik eder, meserretle (sevinçle) gözlerinizden öperim."

1918 yılında Fenerbahçe Spor Kulübünü ziyaret ettiğinde Mustafa Kemal de ziyaretiyle ilgili kulüp defterine şu satırları yazmıştı: “Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafa mazhar-i takdir olmuş bulunan asari mesaisini (faaliyetlerini/başarılarını) işitmis ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmeti (emeği geçenleri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayd ile mübahiyim."

Masada ve cephede kazanılan zaferlerden sonra, işgalcilere karşı kazanılan Türk galibiyetinin rengi sarı-lacivert olarak gururla kutlanmış, Fenerbahçe’nin 3 Temmuz 2011 sürecinde başka bir düşmana karşı verdiği mücadele de geldi tekrar aklıma. Taraftarıyla bir bütün olup direnirken, dönemin başkanı sadece spor kamuoyunu değil tüm Türkiye’yi uyarmıştı: “Ne şikesi kardeşim, memleket elden gidiyor!

Spor kulübü olarak verdiği mücadelelerin dışında iç ve dış mihraklara karşı gösterdiği dik duruşu, aydınlık ve laik bir toplum vurgusundan asla vazgeçmeyen tutumu ile bir kez daha dedim ki: İyi ki Fenerbahçeliyim!