Bir söz vardır: “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir,” derler. Bugün 31 Mart. Dün, tarihimizde İrticai 31 Mart başkaldırısına giriş yapmıştım.

Bugün sonrasına ilişkin satır başları vereceğim.

İsyancı softa ve askere karşı, Mahmut Muhtar Paşa komutasındaki 30.000 kişilik Hassa Ordusu bir şey yapamamış, hatta, bir kısmı isyancılara katılmıştı. Mahmut Muhtar Paşa, istifa etmiş ve İngiliz Sefaretine sığınmıştı. Şımaran asiler, insan avına çıkmışlar, birçok gazete ve matbaayı kırıp dökmüş, yıkmışlardı.

Selanik 11. Redif Fırka Komutanı bulunan Ferik Hüseyin Hüsnü Paşa isyan haberini aldığı telgrafı, emrinde bulunan Erkân-ı Harp Kolağası yani, Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal’e gösterdi, fikrini sordu. Mustafa Kemal,  İstanbul’a kuvvet sevk edilmesi gerektiğini söyledi. III. Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşa da uygun görüyordu. Sevk edilmesi düşünülen ordunun başına Hüseyin Hüsnü Paşa, ordunun kurmay başkanlığına da Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal getirildi.

Hareket Ordusu öncü birlikleri 15 Nisan 1909 akşamı Selanik’ten hareket edip, 39 saatlik bir yolculuktan sonra Hadımköyü’nü geçip Ispartakule’ye varmıştı

Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal 23 Nisan günü Davutpaşa kışlasının ordu tarafından ele geçirilmesi sırasında görevinin başında idi. Beşiktaş sırtlarında meydana gelen çatışmalarda Topçuların da desteğiyle asiler dağıtıldı ve pek çoğu Anadolu yakasına geçerek firar ettiler. 25 Nisan sabahı Selimiye Kışlasının da ele geçirilmesiyle İstanbul’da denetim ve kontrol büyük ölçüde sağlanmış oldu.

Sultan Abdülhamid, 31 Mart 1909’da gerçekleşen olayların tarafı değildi. Önüne geçmek için de elinden geleni yaptı; ama isyancılar dinlememişti.

27 Nisan 1909 yılına gelindiğinde işgal altında bulunan Yıldız Saray'ında yapılacak son bir iş kalmıştı: Sultan Abdülhamid'i tahttan indirmek.

İttihat ve Terakki mebusu Elmalılı Hamdi Yazır’dan bir fetva alındı. Fetva, Almanca’dan tercüme edilen Kuran’ı yaktırdığı, israf yaptığı gibi gerekçelere dayandırıldı. Meclis kararı onayladı. Kararı, Ermeni Aram, Laz Arif Hikmet, Selanik mebusu Yahudi Karasu ve Draç mebusu Arnavut Esad Toptani'den oluşan heyet tebliğ etti.

Kararı hüzünle dinleyen Sultan Abdülhamid'in Çırağan Sarayı'nda kalma isteği reddedilerek mahiyetinde bulunan 38 kişiyle beraber aynı günün gecesi İstanbul'dan Selanik'e gönderildi.

Bir çoğumuzun Abdülhamit karşıtı olmamızın kaynağında Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi yazar ve şairler vardı.  Namık Kemal Hürriyet Kasidesi gibi şiirleriyle meşrutiyet yanlısı bir Jön Türk'tü. Zaman zaman Abdülhamid ile yakın ilişkiler kurduğu, önemli devlet görevlerinde bulunduğu da bir gerçekti.

Namık Kemal, oğlu ve kızı için özel ricalarına kadar birçok konuda Sultan Abdülhamid ile doğrudan ilişkide olduğu görülüyordu.  Sultan Abdülhamid de Namık Kemal'i görmezden gelmemiş ve hizmetlerini bir nişan ile ödüllendirmişti.

Hürriyet şairi Namık Kemal bir eserini Sultana takdim ederken. Şu uzun methiyeleri yazmıştı:

“Şevketlû kudretlü azametlû mehabetlû mürettib-i meratib-i kadi alem şehinşah-ı ümem velinimet-i biminnetimiz padişahımız veltnimet-i cihanyan efendimiz hazretlerinin atebe-i felekmertebe-i cihandaverânelerine maruz-ı çaker-i hâk beraberleridir.”

Tevfik Fikret, Sultan Abdülhamid’e karşı nefret içindeydi. Onun aleyhine sayısız şiirler yazmıştı. Ama Sultan Abdülhamid'e övgüler içeren "Sitâyişnâme"sinde Onu yere göre sığdıramıyordu.

“Nedir bu feyz-i meserret ki ruha sâridir

Nedir bu neş'e ki ayn-ı zülâl-i câridir

…………

Senin vücuduna muhtacız ey veliyyüniam

İlelebet sana densin Halife-i ‘âlem”

Kimi şairler var ki, Sultan’a ağır hakaret etmesine rağmen kimi zaman da pişmanlık duymuştu. Abdülhamid siyasetinde sonsuz dost ya da sonsuz düşman diye bir kavram yoktu. Abdülhamid muhalifi birçok kişi, zaman zaman yakın ilişkiler kurarak önemli devlet görevlerinde bulundu. Namık Kemal de bunlardan biriydi.