Mersin Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erdal Baykan’ın sosyal medya paylaşımını muhtemelen okumuşsunuz… Diyor ki;
“Suriyeli kardeşlerimizin hafızlık icazet törenine katıldık. Halep’in Şam’ın yurdumuz olduğunu, Mersinimizin Halep’in nahiyesi olduğunu, bugün burada misafir değil ev sahibi olduklarını söyledik. Gün olur harman olur. Her şey aslına döner. Bütün kardeşler bir olur, birlik olur. Hamdolsun gönül coğrafyamız uçsuz bucaksız.”
Suriyeliler ev sahibimiz imişler… Acaba kirayı hangi hesaplarına yatırsak!
Hoş zaten kira ödemiyor da sayılmayız. Her türlü hizmet ayaklarına geliyor, hastane, eğitim, üniversite bedava…. Üstüne üstlük harçlık da veriliyor… Hizmetin en alası…
İçişleri Bakanı da resmi rakamları açıkladı… “31 Aralık 2021 tarihine kadar 84 bin 152'si çocuk olmak üzere 193 bin 293 Suriyeli Türk vatandaşı oldu.”
Bu sadece açıklananı, gerçek sayı muamma…
Diğer yandan Çin zulmünden kaçarak, Türkiye’ye sığınan, Çin’e döndükleri takdirde idam edilecek veya en iyi niyetle ölüm kampına gönderilecek olan Doğu Türkistanlıların vatandaşlık başvuruları ya reddediliyor ya da bekletiliyor.
Öyle Suriyeliler gibi milyonlarca kişiden bahsedilmiyor.
Yaklaşık 30 bin Doğu Türkistanlı sığınmacı ülkemizde yaşıyor. Anadolu Ajansının haberine göre, son 20 yıl içinde 5 bin 836 Doğu Türkistanlı kardeşimize vatandaşlık verildi.
24 binden fazla Doğu Türkistanlı ya oturma izni veya geçici ikametle yaşıyor,
Suriyeliler ev sahibi denince kızıyoruz ya… Gerçekten öyle olmuyor mu, 193 binden fazla Suriyeli Türk vatandaşı yapılıyor, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz tabii caizse yok sayılıyor.
Daha da ilginç olanı, Suriye Devlet Başkanı, ülke dışındaki tüm Suriyelilere af çıkardı ve ülkelerine dönmelerini istedi.
Suriye’de savaş bitti, işler yoluna girdi. Ama kimse ülkesine dönmüyor.
Çin’de ise zulüm devam ediyor, Doğu Türkistanlıların can güvenliği yok…
Biz ise Suriyelileri ev sahibi görüyor, Doğu Türkistanlı kardeşlerimize kapıyı gösteriyoruz.
Ensar muhacir muhabbetinden Suriyelileri ev sahibi konumuna getirdik.
Türk vatandaşlarının bile sahip olmadıkları her türlü hak ve imkanları var, bizzat devlet tarafından sağlanıyor, ellerini kollarını sallayarak ülkemize girip çıkıyorlar.
Bu kafayla yakında başımıza da kral yaparlarsa şaşırmayın…
Vicdanı körelttik, utanmayı da unuttuk…
*****
Oğluma vatandaşlık verilmedi
2 çocuğuyla birlikte 2015’ten beri Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistan Türkü Amine Vahit, kendisi ve 17 yaşındaki oğlunun vatandaşlık başvurularının reddedilmesini şöyle anlatıyor:
“2015’te iki çocuğumla, onların eğitimi için Türkiye’ye geldim. Türkiye’de yaşasak da hep Çin’in kurallarına göre hayatımıza devam ettik. Sosyal medya kullanmadık, siyasi ortamlara girmedik. Çin aleyhine protestolar oluyordu, onlara da hiç katılmadık. 2017’den sonra Doğu Türkistan’da durum kötüleşince Türkiye’de temelli kalmaya karar verdik ve süresiz uzun dönem ikamet izni aldık. 2020’de Türkiye’de yaşadığımızdan 5 yıl geçtiği için vatandaşlığa geçme başvurusu yapmak istedim ama uzun dönem ikameti 2017’de aldığımız için o tarihten itibaren 5 yılın dolması gerektiği söylendi. O dönem Uygurlara istisnai vatandaşlık verileceği duyuruldu ve Uygur derneklerinde başvurular için kayıtlar alınmaya başlandı. 2020 yılı başında evrakımı derneğe teslim ettim. 2021 Ekim ayında başvurunun reddedildiğini söylediler. Hem benim, hem 17 yaşındaki oğlumun ret gerekçesi olarak, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunması maddeleri gösterilmiş. Oğlum vatandaşlık almayı büyük bir umut ve hevesle bekliyordu. Vatandaş olunca her Türk gibi ben de Türk ordusunda askerlik görevimi yapacağım diyordu. Türkiye’ye asker olmak isteyen oğluma vatandaşlık bile verilmedi.”
Kendisini Türkiye sevdalısı olarak tanımlayan bir başka Uygur Türkü olan Alimcan Turdi, başvurusu normal bir şekilde reddedilseydi üzülmeyeceğini, ama milli güvenliği tehdit etmek suçlamasını kabul edemediğini ve çok sevdiği Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığını ifade etti. Turdi’nin açıklamaları şöyle:
“Türkiye’ye 2013’te çocuklarımın eğitimi için geldim. 2013-2017 arasında Türkiye’den Çin’e Türk ürünlerinin ihracatını yaptım. 2017’de Çin’in Uygurları toplama kamplarına atmaya başladığı dönem işlerim durdu. Orada iş yaptığım arkadaşlar kamplara alındı. Sonra annem, kardeşlerim, akrabalarım, arkadaşlarım, irtibatta olduğum herkes içeri alındı. Dışarıda kalanlar da ‘Bizimle irtibat kurma, sen aradıkça burada zor duruma düşüyoruz’ dediler. Mecburen beni her yerden engellediler, tüm irtibatım kesildi. 5 seneden fazla zamandır ailemden haber alamıyorum. Neredeler, ne yapıyorlar bilmiyorum. 2019’da ailemden herkesin kamplarda veya hapiste olduklarını öğrendim. Benim durumumda olan arkadaşlarla birlikte Kamp Mağdurları Platformu adıyla ailemize ulaşabilmekten ibaret olan talebimizi duyurmak ve orada yaşananlara dikkat çekebilmek için etkinlikler düzenlemeye başladık. Meydanlarda bilgilendirici el ilanları dağıttık, pankartlarla farkındalık yaratmaya çalıştık. Basın açıklamaları yaptık, medya kuruluşlarına konuştuk, sosyal medya kampanyaları yaptık. Devlet kurumlarına başvurular yaptık. 2020’de 7 yıldır yaşadığım Türkiye’nin vatandaşlığına başvuru yaptım. 2021 Ekim ayında vatandaşlık başvurum reddedildi. Başvurum normal reddedilseydi üzülmeyecektim ama benim kabul edemeyeceğim iki madde sunularak reddedildi: Milli güvenlik bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunması ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunması. Bunlar benim kabul edebileceğim şeyler değil. Türkiye’yi çok seven bir insanım. 15 Temmuz 2016’da tankların karşısına çıktım. Türkiye’yi sevmesem, Türk halkını sevmesem o gece sokaklara çıkar mıydım? Türkiye’den ayrılmaya mecbur kaldım. 2 ay önce Hollanda’ya mülteci olarak geldim.”
(http://www.uyghurnet.org sitesinden alıntıdır)
*****
TEBESSÜM
İlim
Platon’a sordular:
- Devlet nasıl yönetilir?
Platon cevap verdi:
- Ya ilimle, ya zulümle!
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Yanıldığını asla kabul etmeyenler, en çok yanılanlardır.
La Rochefoucauld