Yıllardır söylenir, konuşulur; din kardeşliği, ümmet diye…

İsrail, Müslüman kardeşliğinin fos olduğunu bir kez daha gösterdi…

Dünyada yaklaşık bir buçuk milyar Müslüman var. Her 5 kişiden biri Müslüman olduğunu söylüyor.

İsrail ise bir avuç bile değil. Yahudiler, Müslümanların yüzde biri kadar bile yok.

Ama bir avuç İsrail ve Yahudiler, ne yazık ki Müslümanlara kan kusturuyor.

Asıl düşünülmesi gereken konu şu; bir buçuk milyar Müslüman dünyası, nüfusu İstanbul kadar bile olmayan İsrail ile niçin başa çıkamıyor?

Maddi imkânsızlık derseniz, hiç de öyle değil, petrol başta olmak üzere dünyadaki değerli maden kaynaklarının büyük kısmı Müslümanların yaşadığı coğrafyada çıkarılıyor.

Ortadoğu’da toprağı sıksan petrol çıkıyor ama halkının büyük çoğunluğu bu nimetten yararlanamıyor. Çünkü içerdeki ve dışardaki sömürgeciler gününü gün ediyor, gariban Müslümanlar açlıkla boğuşuyor.

Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayeti “Oku” diye başlıyor. Dinimizin ilk emri oku…

Biz ise okumak şöyle dursun; okumayı yasaklayan, şeyhinin dizinin dibinde oturmayı yeterli gören güya hocaların peşine takıldık.

Osmanlı Devletinin duraklama döneminden itibaren yaklaşık 600 yıldır bilim adına hiçbir şey üretmediğimiz gibi ilmi çalışmalar yapanları da engelledik.

Matbaanın 300 yıl geç gelmesinden tutun da bilimsel çalışmalar yapanların başına neler geldiğini hatırlayın…

Avrupa 600 yıl önce Ortaçağ zihniyetini terk etti ama biz hâlâ çağ dışı kafadan kurtulamadık.

Müslümanlığı sadece başörtüsü, giyim ve namaza indirgedik… Kur’an-ı Kerim’in akletmek, düşünmek, araştırmak, bilimsel çalışmalar yapmak konusundaki emirlerini yok saydık.

O kadar imam hatip, Kur’an Kursu, ilahiyat ve din eğitimi veren okullar açıldı, 300 yıldır hâlâ sakızın orucu bozup bozmadığını tartışıyoruz.

Dinimizi bile tam öğrenemedik, öğretemedik.

İsrail, bomba yağdırırken Müslümanlar ne yapıyor?

Mezhep kavgaları ile birbirini öldürüyor.

Dış güçlerin ve özellikle de Amerika ve İsrail’in güdümündeki terör örgütleri ile güya Müslüman olanlar yine Müslümanları katlediyor.

Cemaat ve tarikatlar birbirinin kuyusunu kazıyor.

Bu arada İsrail’i kınıyor ve sadece dua ediyoruz…

Bir buçuk milyar Müslüman dünyası daha fazlasını yapamıyor, ne yazık ki güçleri ve imkanları yok…

Bir de her İsrail saldırısında güya boykot yapılıyor.

Güya diyorum, çünkü tam anlamıyla boykot da yapılamıyor, yapma imkânı yok.

Yahudi mallarını boykot edelim çağrısı yapılıyor, uzun uzun liste yayınlanıyor.

Boykot çağrısı whatsapp, twitter, facebook, instagram gibi sosyal medya üzerinden yapılıyor ki tamamı Yahudilerin…

Yüzde yüz yerli bir tek telefon hattımız bile yok. Düşünün bir dönem Türk Telekom’un büyük hissedarı bile Yahudi idi. Sonra paralarımızı çalıp kaçtılar.

Sadece bu kadar mı, kullandığımız ürünlerin büyük çoğunluğu Yahudi menşeili…

Cola Cola içmeyip Pepsi içsen ne değişecek, o da onların değil mi?

Hangi otomobile bineceksin, yüzde yüz yerli otomobilin mi var…

Hangi uçakla uçacaksın, Yahudilerin ürettiğinin dışında başka alternatifin mi var…

Tohumu bile İsrail’den alıyoruz, ötesi var mı?

Çünkü ilmi unuttuğumuz gibi üretim de yapamıyoruz.

Sadece tüketiyoruz. Bu sebeple İsrail’i boykot bile edemiyoruz.

Daha da acısı İsrail’i boykot edeceğim diye Coca Cola’yı döküp yine Coca Cola’nın ürettiği Fanta içen kişiler tarafından yönetiliyoruz.

  ****

 Üç soru tek cevap

 Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye felsefecilerden bir grup geldi. Soru sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ, bunları Şems-i Tebrîzî’ye havale etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler.

Şems-i Tebrîzî mescitte, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu.

Gelen felsefeciler üç soru sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrîzî; “Sorun” buyurdu.

İçlerinden birini başkan seçtiler. Hepsinin adına o soracaktı.

Sormaya başladı:

- Allah var dersiniz ama görünmez, göster de inanalım.

Şems-i Tebrîzî:

- Öbür sorunu da sor.

- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz, hiç ateş ateşe azap eder mi?

Şems-i Tebrîzî:

- Peki öbürünü de sor.

- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!

Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, hemen zamanın kadısına gidip, şikayetçi oldu:

- Ben soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.

Şems-i Tebrîzî:

- Ben de sadece cevap verdim.

Kadı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrîzî şöyle anlattı:

- Efendim, bana “Allah-ü Teâlâ’yı göster de inanayım” dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim.

O kimse şaşırarak:

- Ağrıyor ama gösteremem.

Şems-i Tebrîzî:

- İşte Allah-ü Teâlâ da vardır, fakat görünmez. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana; “Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz” dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?

Felsefeci, bu güzel cevaplar karşısında mahcup olup, söz söyleyemez hâle düştü.

(Alıntıdır)

***

 TEBESSÜM

 Sinek

Temel, eczane açar. İlk müşterisi gelir:

- Bana bir sinek ilacı verir misiniz?

Temel:

-Tabii, sineğinizin nesi var?

 ****

 GÜNÜN SÖZÜ

Her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.

Aliya İzzetbegoviç