Önümde koskoca bir nisan var sanıp, bu ay içinde pek çok yazı yazabileceğimi sanıyordum. Bir de baktım ki, Nisan’ın son haftasına gelmişiz. Oysa, nisanın canlanış ayı olduğunu, türlü renklerle bezendiğini, sevgi ile dolup taştığını, müjdemi haberlere yakıştığını anlatacaktım.
Âşık Veysel’in koşmasını da ben nisan ayına yakıştıracaktım:
“Kükredi çimenler açıldı güller
Al şala bürünür bahçeler bağlar
Ömrümden gidiyor bu geçen günler
Ah çektikçe didelerim kan ağlar
Sefil baykuş viranede seslenir
Koç yiğitler gurbet ele yaslanır
Her türlü çiçekle kırlar süslenir
Yeşil yaprak giyer dumanlı dağlar
Mart ayında sarı çiğdem açılır
Nisan gelir çayır çimen seçilir
Mayıs sonu yaylalara göçülür
Güzellere eda verir o çağlar
Yağmur yağar şimşek çakar gök gürler
Çoban kaval çalar seslenir kırlar
Güneş vurur buharlanır o yerler
Derin derin derelerden su çağlar
Dağları her türlü gül eden mevsim
Ayları toplayıp yıl eden mevsim
Veysel'i bir aşka kul eden mevsim
Kırılmaz Veysel'i bağlayan bağlar
Nisan, ulusumuzun lehçelerinde güzel kelimelerle anılır. Anadolu’da “abrıl” olarak, Azerbaycan lehçesinde “aprel - abrel” diye karşılık bulur. Bizim insanımızın “Nisan çiçeklerin açtığı güzel aydır,” cümlesine Azerbaycan Türkleri: “Aprel, çiççaklarin açtığı gözel aydır,” derler.
Bizlerin, “nisan ve mayıs ayları boyunca mümkün olduğu kadar çok insana bu dergileri sunmak üzere özel bir çaba sarf edilecek,” cümlemize Azebaycan da şöyle söylüyorlar: “Aprel və may aylarında bu jurnalları mümkün qədər çox isanlara təklif etmək üçün var qüvvəmizlə çalışacağız.”
Nisan ile ilgili bir çok öne sürüş bulunuyor: Farsça (Nisan), Süryanice (Nisanna), Sümerce (İlk meyve anlamında Nisag), Akadca (Nisānu) ve İbranice (nîsān) sözcüklerinden alındığı söyleniyor. Diğer yandan, nisan adının, İngilizcesi olan April sözcüğü ile bunun da, Latince aprilis'den geldiği söyleniyor. Gerekçe olarak, ağaçların çiçek açmaya başladığı mevsimi ima ederek, Latince “açmak “anlamındaki “aperire” kelimesi ile bağlantı kuruyorlar.
Gelelim Türk yurtlarına: Nisan ayı, Altay Türkçesi “Tuulan” (doğulan), Başkurt Türkçesi’nde “Alagaay”, Gagavuz Türkçesinde ise “Çiçek ay” kelimeleri ile anılır. Kazak Türk lehçesinde, “Kökek” deniliyor.
Kırgız ve Tatar Türk lehçesinde nisan ayına “aprel veya çın kuran” denmiş.
Özbekistan’ın kuzeybatısından, Ceyhan nehrinin alt kısımlarında ve Aral gölünün güney kıyısında yerleşik olan Karakalpakların lehçesinde Nisan ayına “Sevir” demişler.
Bugün kullanmakta olduğumuz meteorojik halk deyimlerimizde “sitte-i sevir, her saat bir devir,” denilir. Sitte-i sevir, 21-26 nisanda yaşanan soğuk günlerin adıdır. Çoğunlukla altı gün sürdüğü için, ‘'Boğanın 6 günü'' olarak da anılıyor. Sitte_i sevir konusuna halk inanışlarını anlatırken tekrar döneceğim.
Anadolu’da guguk kuşu sevilmiş. Gelişi, sevinç kaynağı olmuş. Bu sevinç, türkülere, oyun havalarına yansımış;
“Gitti gelirim diye allım guguk turnalar tellim guguk turnalar
Seni bulurum diye allım guguk turnalar tellim guguk turnalar
Ahdetti yemin etti allım guguk turnalar tellim guguk turnalar
Yolu bilirim diye allım guguk turnalar tellim guguk turnalar”
Kökek, adını, guguk kuşundan almış. Kazakçada bu aya Kökek ile beraber Säwir adı da verile gelmiş. Kazakistan’da Nisan ayında dahi hayvanlar zayıftır. Bundan dolayı Nisan ayına Kazakçada “Kökek Ayı Kök İşek” denir.
Yarınki yazımda, abrıl beşi ile ilgili gelenek, görenek ve türlü inanış ve deyimlerde var olan “Abrıl beşini ilişkin söylentileri anlatacağız, öküzün eşinden ayrılıp ayrılmadığını soracağız.