Ahmet Kutsi, uzaktaki köy için “Gezmesek de, tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür,” diyor. Öyle arkadaşlarınız var ki, görmeseniz de duymasanız da o sizin arkadaşınız, kardeşinizdir. Kentler ötesinde varlığını bilmeniz size sıcaklık ve güç verir.

Mehmet Alkaya’nın “Ne kaldı Bizden Geriye” adlı söyleşilerinin toplandığı kitabı alıp bağrımı bastığımda, İsrail’in, İran’ın bombaları değil, duygu, empati, anılar sarmalı yüreğime yağıverdi.

Sonra. Ahmet Haşim ile nostaljinin kapısı açıldı:

“… Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Ne yazık ki kızıl akşam, geceye tutunamadan çarçabuk Kazdağlarının öte yüzüne düşüp gitti. Bir ara, Yunus’un sesini duyar gibi oldum: “… Mal da yalan mülk de yalan, / Var biraz da sen oyalan.” Acaba “Ne Kaldı Bizde Geriye” bir oyalanmanın anlatımı mıydı?

Haşim Nezihi Okay hocamın şiirinde duygu esintisi hissettim:

“Takvimden bir yaprak kopardım kızım, / Ömründen bir günün gitti diye yan! / Bu günden kalacak ne arda kızım, / Bir yığın hatıra, bir siyah duman.”

Mehmet Alkaya, 1946 yılında Antakya’nın Kuruyer köyünde doğdu. İlk çocukluk yılları Habib-i Neccar Dağı’nın çevresinde geçti. 1952’de aile Antakya’ya, 1957’de İskenderun’a taşınmışlardı. İkimizin de askeri okula giriş sebebi, ailelerimizin sivil lisede okutma imkanının olmamasıydı.

Ben 1962, Alkaya 1963 yılında Hava Lisesi’ne girmişti. Ben ikinci sınıfta Devre kaybettiğim (argoda aşağılayıcı da olsa dönek olduğum için) arkadan gelen devreye karışmıştım. Üç yıl aynı barakalarda eğitim gördük, karavanalara kaşık salladık. Gümüldür kampında süründük, yat kalk yaptık.

Hasan Tahsin Benli’nin, Mehmet Alkaya ile yaptığı söyleşiler. Destek Yayınlarının söyleşiler dizisi içinde yayınlandı. Benli’nin bilinçli soruları, söyleşi içeriğinin bağdaşım ve tutarlı olmasında etkin olmuş.

“Ne Kaldı Bizden Geriye” içerisinde Mehmet Alkaya ve benim hayatımda iz bırakan birçok kişi ve olay vardı. Onun üç, benim dört yılım İzmir Güzelyalı’daki Askeri Hava Lisesi’nde geçmişti. Sıkça sözünü ettiği Yüzbaşı Salih Zeki Yılmaz, hemşerimdi. Hafta sonları Fatih’te bulunan evimize gelirdi. Göksenin kitabı basılınca, Fatih’teki öğrenci evimizde saklanmışlardı.

Mehmet Alkaya’nın “Ne Kaldı bizden Geriye” bir gençlik serüveninin unutulmaya yüz tutmuş sisli anılar yumağı mıydı? Bizden geriye bir şey kalmadığı sanısıyla geçmişe ve kendine acıma mesajı mı verecekti? Bu soruları doğrulamaya içim elvermiyor. Ülkenin sosyal ve toplumsal tarihine, (çok alçak gönüllü olarak) bir virgül dahi bırakmak adına, Alkaya’nın acısı ve tatlısıyla yürüdüğü gül dikenli yolu, yoldaşlarıyla, artı ve eksileriyle, realist bir şekilde anlatması gerekirdi. Olasılık ve olabilirliklere, kıssadan bir hisse çıkarabilmek mümkün ola.

Mehmet Alkaya, tanığı olduğumuz toplumsal hareketlerin etkisiyle, Askeri Hava Lisesi’nde şekillenen antiemperyalist mücadele düşüncesinin yolculuğunu anlatıyor. Özünde, ordudaki farklı cuntalar ve baskılar karşısında vatanı ve ulusu uğruna inanılan değerlerin savunusu var.

Mehmet Alkaya’nın yol arkadaşları, meslektaşım Hasan Özgen ile Kemal Berişler’in yazdıkları sunumda, yer alan saptamalar önem taşıyor: Berişler, Alkaya’nın anılarında kişiliğinde kendini feda edebilme düzeyinde yurtseverlik duygularına dikkat çekiyor.

Özgen, Alkaya’nın hem askeri cenahı hem de sivil gençlik örgütü THKP-C’yi özümleyebildiğini saptıyor. Kimi olgulara bugünden bakarak değerlendirme yaptığını “askeri devlet geleneğine” eleştiriler getirdiğini ifade ediyor.

Özgen’in “Ne Kaldı Bizden Geriye” kitabı ile ilgili koyduğu son noktayı aynen kabul ediyorum:

“Kafaları, yolları ve yöntemleri karışık olsa da sevgi ve özverisi çok bir gençlik hikayesidir yaşanan. Söylemleri, izleri, tavır ve düşünceleri tartışılır ama adanmışlıkları ve sevdaları tartışılmaz. Alkaya da bu kervandan bir yolcu ve duyduğu sorumluluğu yazıya dökmüş… İyi de etmiş.